30 Haziran 2010 Çarşamba

Dünya Kupası 2. Tur 4. Gün


2. turun son günü Paraguay-Japonya maçıyla başladı. İki takımın da oyun yapıları benzerdi aslında buraya gelene kadar, geride sağlam bir savunma ve hücumda bireysel yeteneklerle gol girişimleri. Dolayısıyla orta sahada güzel paslaşmalar veya çok pozisyon izleyemedik maçta. İlk yarıda Japonya sanırım taktik gereği oyunun kontrolünü Paraguay'a bıraktı. Ama yine de bu dakikalarda da maçın en tehlikeli pozisyonları Japonya'dan geldi. 2. yarıda ise Paraguay'lı oyuncuların biraz da fizik olarak oyundan düşmeye başlamasıyla Japonya oyunun hakimiyetini ele geçirdi. Ancak sahada oynanan futbolun kalitesi yine de düşüktü ve açıkçası maçta gol olmayacağı da gün gibi ortadaydı. Dolayısıyla maçın galibinin penaltılarla belirlenmesi en doğrusuydu çünkü 2 takım da turu daha fazla hak etmek adına bir şey yapmamışlardı. Paraguay adına Da Silva ve Ortigoza, Japonya'da ise Tanaka mücadeleleriyle dikkatimi çeken oyunculardı. Japonya'nın başlarında atom mühendisi imajlı hocalarıyla desteklenen dersini iyi çalışmış apaçi imajı nedeniyle onları bir adım önde görüyordum aslında penaltı atışlarında. Ama tabii ki futbol bu, maç içerisinde de dalga geçtiğimiz Komano kaçırınca Paraguay turu geçen taraf oldu. Ancak 2 taraf da İspanya'ya rakip olabilecek bir görüntü çizmediler maçta, bunu ifade etmek lazım. Yine de Paraguay'ın defansı sağlama alan futbolunu göz önünde bulundurunca kendilerinden güçlü rakiplere karşı daha etkili gözükme ihtimalleri de var. Mavi Samurayları da kutlayalım buradan, kendilerinden beklenenden çok daha başarılı oldular ve 2002'deki gibi yine kılpayı kaçırdılar çeyrek finali.


2. turun son maçı ve günün asıl beklenen maçı İspanya-Portekiz'di. İspanya'nın Barcelona modeli futboluyla turnuvanın en büyük favorilerinden biri olduğunu söylemiştik ama karşınızda Ronaldo gibi bir adam olunca hiçbir zaman emin olamazsınız galibiyetten. Ama Portekizli dün hayatının en etkisiz futbollarından birini oynadı, takımın onu kullanamayan görüntüsü onu oyundan iyice soğuttu ve oyundan koparak kendi kafasına göre takılmaya başladı. Zaten üst düzey bir santrforu olmayan Portekiz'in böyle bir ortamda İspanya'ya gol atması da pek kolay değil tabii ki. Ama yine de ilk yarıda iyi bir futbol oynadılar ve İspanya topa daha çok sahip olmasına rağmen daha etkili olan İspanya'ydı. Bunda Torres'in sakatlığından dolayı Portekiz defansının arasında yeterince etkili olamaması da kritik bir rol oynuyordu. 2. yarıda ise İspanya orta sahada kontrolü sabırla pas yaparak ele geçirdi ve alıştığımız futboluna yakın bir futbol sergilemeye başladı. Sakatlığından dolayı pek iyi performans veremeyen Torres'in çıkıp Llorente'nin girmesiyle de Villa'nın golü geldi. Burada Ömer Üründül'e bir selam çakmak gerekiyor :) Bu turnuvada İspanyol hücum hattında en kritik görevi üstlenen Villa bu maçı da boş geçmedi ve gerçekten takdire şayan bir performans sergiliyor. İspanya tahminen bir sonraki turu kolay geçecektir Paraguay karşısında ama Almanya-Arjantin eşleşmesinden kim gelirse gelsin işleri kolay olmayacak..

29 Haziran 2010 Salı

Rooney Tunes


Favori çizgi filmim :)

Dünya Kupası 2. Tur 3. Gün



Dünya Kupasının 2. turunun 3. günü Hollanda-Slovakya maçıyla başladı. Grupların son maçında İtalya karşısındaki performansıyla büyük sükse yapan Slovakya karşısında Hollanda, Robben'in de dönmesiyle tabii ki favoriydi. Maça da hızlı başladılar ve güzel bir hücumda Robben'in bu sezon klasikleşen sağ kanattan sol ayakla içe çekip sürerek vurduğu şutlarından biriyle üstünlüğü ele geçirdiler. Hollanda'nın eski total futbol anlayışından uzak daha dengeli ve kazanmayı güzel futbolun önüne koyan bir anlayışla oynadığını söylemiştik bu turnuvada. Bu maçta da durum farklı değildi. Golden sonra çok hızlı bir oyun ortaya koyulmadı. Ancak yine de Hollanda kaliteli ayaklarıyla pozisyonlar buldu ve birçok kez farkı arttırma şansı yakaladı. Burada Kuyt ve Sneijder'in performanslarına da değinmek gerekiyor, normalde hiç sevmediğim bir adam olan Kuyt'ı bugün ben bile başarılı buldum. Slovakya da İtalya maçının yıldızı Vittek'le etkili olmaya çalıştı ama kaleciyi geçemediler. Fenerbahçe'nin yeni transferi Stoch yer değiştirerek oynadığı maçta ne solda ne de sağda etkili olamadı, ama tabii ki oyuncuyu tek maç üzerinden değerlendirmek yanlış olur. Medyada şişirildiği yıldız oyuncu olmasa da iyi oyuncu, Daum'un bana göre yanlış anlaşılan Stoch 3. sınıf futbolcu tanımlamasının derinine inerseniz doğru olduğunu görürsünüz. (Ribery, Robben 1. sınıf, Hazard, Elia 2. sınıf, Stoch da 3. sınıf) Neyse, maçın ilerleyen dakikalarında Slovakya'nın gole olan ihtiyacının artmasıyla savunma güvenliğini 2. plana attılar. Bu dakikalarda geride açık vermeye başladılar ve güzel paslaşmalarla Sneijder maçı bitiren golü attı. Son dakikada Slovakya güzel gelişen atakta penaltı kazandı ve eski tabirle "şeref golünü" Ankaragücü'lü Vittek'in ayağından buldu. Hollanda bir sonraki turda Brezilya'yla oynayacak ve şanslarını 50-50 görüyorum.


İki Güney Amerika takımının maçı, beklenildiği gibi bol pozisyonlu ve zevkli geçti. Brezilya ilk defa kendi ekolünden gelen ve açık oynayan bir takımla karşılaşınca, kalite farkını sahaya yansıtmayı başardı. Şili, rakip Brezilya da olsa sisteminden taviz vermeyerek keyif veren bir hücum futbolu oynamaya çalıştı maç boyunca ve bu yüzden herkesin takdirini topladı. Bir çok pozisyon da buldular ancak, karşısında açık oynayan rakip bulunca affetmeyen Brezilya'ya boyun eğmekten kurtulamadılar. Oyun ortada diyebileceğimiz bir durumdayken, kornerden gelen gol, maçın Brezilya lehine dönmesini sağladı. Zaten savunma güvenliğini riske eden Şili, golü yiyince daha da açıldı ve ilk golden hemen sonra bir ani atakta Kaka'nın akıl dolu pasıyla fark ikiye çıktı. Kaka, dünyada başka hiçbir oyuncunun veremeyeceği bir pası verdi ve adeta niçin Kaka olduğunu tekrar gösterdi bizlere. Şili'nin, turnuvaya veda eden takımlar arasında en iyi futbolu oynadığını söylebiliriz. Brezilya'daysa hücum hattı kadar savunma hattının da sıfır hatayla oynadı. Brezilya Hollanda maçı, Çeyrek final mücadeleleri içerisinde en zevkli maçlardan biri olmaya aday.

27 Haziran 2010 Pazar

Dünya Kupası 2. Tur 2.Gün



Gün Almanya İngiltere maçıyla başladı. Bu maç için ikinci turun belki de en yüksek profilli karşılaşması diyebiliriz. Almanya maçın başlarında Upson ve James'in büyük hatasıyla öne geçti . İngilizler özellikle maçın ilk yarım saatinde kendilerinden beklenmeyecek kadar büyük boşluklar verdiler. Upson - Terry ikilisinin uyum bakımından Ferdinand - Terry ikilisinin yanına bile yaklaşamadığını da gördük. İngilizler 2-0'dan sonra maçın temposunu çok arttırdılar ve Almanya bu tempoya yetişmekte zorlandı ve Upson bir duran toptan golü bularak hatasını telafi etti. Golden sonra momentumu arkalarına alan İngiltere, Almanya kalesini bir çok kez yokladı hatta golü de buldu fakat, hakem engeline takıldı. Hakem, Lampard'ın vuruşunda üst direğe çarpıp çizgiyi geçen topun gol olmadığına karar verdi. Bu pozisyondan sonra, özellikle ikinci yarının başlarında İngiltere yine baskılı oynadı ve pozisyonlar buldu fakat gol atmayı başaramadı. 60'tan sonra savunma savunma güvenliğini iyice riske etti İngilizler ve bunun sonuncunda ani ataklar sonucu gelen 2 golle maçı kaybettiler. Özellikle ilk yarının sonu ve ikinci yarının başında çok tempolu ve baskılı oynayan İngilizler için maçın kader anı verilmeyen goldü. Şayet o gol verilseydi, belki de Arjantin çeyrek finalde Almanya'yla oynamayacaktı. Almanya da maç başında iyi oyunuyla golleri bulduktan sonra, İngilizlerin iyice açılmaya başladığı son yarım saatte kontra ataklara iyi çıktı ve çok akıllı bir oyunla maçı kazanmayı bildi.

Günün ikinci maçına da hakem damgasını vurdu. Oyun ortadayken Arjantin'in ofsayt olan golünün verilmesi tam bir faciaydı. Bu golün üstüne defansta Osorio'nun hatasıyla fark ikiye çıkınca Meksika'da moraller çöktü. Arjantin, henüz onlardan beklediğimiz güzel futbolu ortaya koyamadan 2-0'ı yakalayınca, kendisi gibi oynamaya başladı ve bize güzel bir futbol izletti. Meksika'yı da özellikle ikinci yarıda maçın koptuğu anlarda bile güzel oyununu sürdürmesiyle takdir topladı, hatta 3-0'dan sonra bulduğu gol ve girdiği pozisyonlarla maça ortak olmanın kıyısına geldi. Meksika'da özellikle Salcido uzaktan vuruşlarıyla çok etkili oldu. Arjantin'in de öne geçtikten sonra oyununu tutmakta zorlandığını bu maçta tekrar görmüş olduk. Arjantin, hücum oynadığı zaman çok başarılı olan, fakat saldırmayıp geri çekildiği zaman etkili olmakta zorlanıyor.

Çeyrek finaldeki Arjantin - Almanya maçının ortada olduğunu düşünüyorum ancak ikinci tur maçları gözümde Almanya'yı bir adım öne geçirdi.

Valencia'da Vettel Kazandı


Valencia'da düzenlenen Avrupa Gp'sini yarışa pole pozisyonunda başlayan RedBull'un genç pilotu Sebastian Vettel kazandı.Alman pilot bu sezonun 4.pole pozisyonunu elde ettiği yarışta sezonun 2. kariyerinin 9. galibiyetini aldı.Yarışa iyi bir starta ile başlayan Vettel hemen ilk saniyelerde Hamilton ile yaşadığı temasın ardından yerini korumayı başardı.Startın 7 sıra geriye düşerek kaybeden ismi olan RedBull'un Avustralyalı pilotu Mark Webber ise 7.turda erken bir pit-stop yaptı.Pit-stop anında sol ön taraftaki problem nedeniyle oldukça zaman kaybeden Webber 10.turda sezonun en büyük kazasını yaşadı.Kovalainen'in hava koridorundayken hızla Fin pilotun aracına çarpan Webber,aracı ile birlikte havada takla atarak piste ters bir şekilde düştü.Araç daha sonra bariyerlere çarparken Webber'in aracın içinden yara almadan çıkarak kazayı atlatması kendi adına büyük bir şans idi ve hepimize derin bir oh çektirdi.


Kazanın ardından piste giren güvenlik aracıyla birlikte Vettel ve Hamilton hızla pite girdiler.Arkalarından nerdeyse pistteki tüm pilotlar pit-stop yaparak avantaj yakalamaya çalıştı.Schumacher ise diğer pilotlardan biraz daha sonra pite girerek konvoya yakalandı ve pit çıkışında bekleyerek 21.sıraya geriledi.Bu hamleyle Mercedes Gp taktiksel anlamda adeta sınıfta kaldı.Pit-stopların bir diğer kaybedeni ise Ferrari oldu.Alonso 10.sıraya gerilerken güvenlik aracından önce hemen arkasında olan takım arkadaşı Massa 17.sırada kendine yer buldu.Güvenlik aracının pistte çıkmasının hemen ardından Vettel start düzlüğü öncesi aracını kaydırarak Hamilton'a atak şansı verse de daha sonra sol tarafını iyi kapatarak liderliğini sürdürdü.Pit-stoplardan sonra pite girmeyen Kobayashi 3.sıraya kadar çıktı.Kontrollü sürüşü öndekilerle farkın açılmasına yol açtı ve Kobayashi Vettel farkı 16 saniyeye kadar yükseldi.Kobayashi'nin arkasında yer alan Button ise Kobayashi'nin pit-stop yaptığı 53.tura kadar Japon pilotu geçemedi.24. turda Alonso'nun telsizden bahsettiği Hamilton'un güvelik aracını geçmesi olayı İngiliz pilota pitten geçme cezasına mal oldu ancak cezadan önceki iki turda hızlı turlar atan Hamilton pitten Kobayashi ve arkasındakilerin önünde çıkarak 2.sıradaki yerini korudu.Bu cezadan sonra 13 saniye olan Vettel Hamilton farkı Alman pilotun yarışı rahat bir şekilde götürmesini sağladı.Daha sonra Button, Barrichello, Hulkenberg, Kubica, Petrov, Liuzzi, Sutil, Buemi ve de la Rosa’nın güvenlik aracı ardından pite hızlı girdikleri için yarış sonunda soruşturulacağı açıklandı.Bunun üzerine Alonso'ya daha hızlı turlar atması için uyarı geldi.Hamilton hemen önündeki Vettel ile farkı kapatmaya çalışsa da son turlarda Vettel farkı 7 saniye civarında tutmayı başardı.Kobayashi'nin 53.turda pite girmesiyle 3.sıraya yerleşen Button olası bir cezaya karşı yerini korumak için daha hızlı turlar atmaya başladı.Bu arada pitten yumuşak lastik takarak Alonso'nun arkasında çıkan Kobayashi Alonso'nun Buemi'ye yaptığı ataktan sonuç alamamasının hemen ardından İspanyol pilotu geçti ve 8.sıraya yerleşti.



Yarışın son turlarında Vettel-Hamilton farkı 3 saniyeye kadar inse de Sebastian Vettel genelde rahat bir şekilde önde götürdüğü yarışı 1.40.29.571'lik derecesi ile kazandı ve sürücüler klasmanında 3. sıraya yükseldi.İkinci ve üçüncü sırada finiş gören Hamilton ve Button şampiyonada yerlerini korumayı başardılar.Böylece favori olmadığı bir yarışta ilk kez F-Kanalı ile yarışarak galip gelen RedBull iki yarış sonra tekrar gülmüş oldu.Valencia'da güncelleme yapan takımların arkasında kalmayarak 2 ve 3.sırayı elde eden Mclaren ise takımlar şampiyonasında farkı biraz daha açtı.Haftasonunun diğer başarılı takımları ise Hulkenberg'in yarış dışı kalmasında rağmen geçen senenin kazananı Barichello'nun 4.sırayı almasıyla Williams oldu.Kubica Renault ile yine başarılı bir sonuç alırken bu senenin hayal kırıklığı Sauber'in Japon pilotu Kobayashi,yarışa ilk 10'da başlayamayan Sutil ve Buemi ilk 10 içinde finiş görerek günün diğer kazananları oldular diyebiliriz.Taktiksel anlamda oldukça kötü bir gün geçiren Mercedes ve pit-stoplar sonrası oldukça geriye düşen Ferrariler yarışın kaybedenleri konumundalar.Genel olarak geçiş start dışında az sayıda geçişin yaşandığı yarış gerek Webber'in kazası gerek Hamilton'a verilen pit cezası gerekse 9 otomobilin birden soruşturmaya alınması ile ilginç bir yarış oldu.(Dereceler alınan cezaların eklenmesi sonucu aşağıdaki gibi oluştu.Timo Glock 20 saniye ceza alırken diğer ceza alan pilotlar 5 saniye ile cezalandırıldılar.Hulkenberg de 5 saniye cezası aldı fakat yarışı bitiremediği için sıralamaya yazmadım.)

1. Vettel -RedBull Renault 1s40:29.571
2. Hamilton -McLaren Mercedes + 5.042
3. Button -McLaren Mercedes + 12.658 (C)
4. Barrichello -Williams Cosworth + 25.627 (C)
5. Kubica -Renault + 27.122 (C)
6. Sutil -Force India Mercedes + 30.168 (C)
7. Kobayashi -Sauber Ferrari + 30.965
8. Alonso -Ferrari + 32.809
9. Buemi -Toro Rosso Ferrari + 36.299 (C)
10. Rosberg -Mercedes + 44.382
11. Massa -Ferrari + 46.621
12. De la Rosa -Sauber Ferrari + 47.414 (C)
13. Alguersuari -Toro RossoFerrari + 48.239
14. Petrov -Renault + 48.287 (C)
15. Schumacher -Mercedes + 48.826
16. Liuzzi -Force India Mercedes + 50.890 (C)
17. Di Grassi -Virgin Cosworth + 1 tur
18. Chandhok -HRT Cosworth + 2 tur
19. Glock -Virgin Cosworth + 2 tur (C)
20. Senna -HRT Cosworth + 2 tur
21. Trulli -Lotus Cosworth + 4 tur

Sıralama Turlarında RedBull Farkı


Avrupa Gp sıralama turlarına RedBull Racing damgasını vurdu.Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi RedBull favori olarak gelmediği yarışta F-Kanalının da desteğiyle antrenmanlarda iyi dereceler elde etmiş ve ilk sıra için iddialı konuma gelmişti.Ferrari'nin yeni güncellemelerle geldiği Reanult ve Mercedes ile birlikte RedBull tarzı egzozları kullandığı yarışta Mclaren'in işinin çok zor olduğu açıktı ki sıralama turlarında da RedBull ilk iki cebi alarak bu görüşü doğruladı adeta.
İlk cebi 1.37.587 ile Vettel alırken takım arkadaşı Mark Webber ikinci çizgide kendine yer buldu.Son iki yarışı kazanan Lewis Hamilton ise 3. sıradan yarışa başlayacak.Valencia'da yeni F10'u ile performansını bir üst seviyeye taşıyan Alonso ile Kanada'nın şansız ismi Massa 4. ve 5. sırayı elde ettiler.6.sırayı geçtiğimiz haftalara oranla daha hızlı olan Renault takımından Kubica alırken son turda yaptığı hata ile podyum şansını yarış başlamadan zora sokan Button 7.sırada start alacak.Bu sezon bekleneni veremeyen Williams takımı ise bu sezon ilk defa bu kadar iyi gözüktüler.Hulkenberg 8. sırayı alırken geçen sezon burada kazanan Baricehello 9.sırada yarışa başlayacak.İlk 10'un son ismi ise bir türlü takım arkadaşı Kubica'yı yakalayamayan Petrov oldu.


Sıralama turlarında en büyük hayal kırıklığı bu sezon ilk defa iki pilotunu da ilk 10'a sokamayan Mercedes Gp oldu.Araçla ilgili şikayetler devam ederken özellikle Schumi denge probleminden yakındı.Mercedes'in yanı sıra genelde ilk 10'da gördüğümüz Force India pilotlarıda Q3'e kalamayarak beklentilerin altında kaldılar.Özellikle yeni güncellemelerle İspanya'ya gelen takımların daha hızlı gözüktüğü cumartesi günü RedBull büyük bir başarıya imza atarken Ferrari son iki aracıyla birlikte ilk 5'e girerek son haftalardan daha hızlı olduğunu kanıtlamış oldu.Renault ve Williams takımları ise geçtiğimiz haftalara oranla daha iyi gözüktüler ve Q3'e iki pilotunu da sokan 5 takımdan ikisi olmayı başardılar.Yarışa gelecek olursak yakıt ikmali ile azalan pit-stop sayılarının bu yarışta 1 olması muhtemel.Yumuşak lastikle yarışa başlayan takımların sert lastiğe geçtikten sonra pit-stop yapması beklenmiyor.İlk iki çizgiden başlayacak RedBull'un avantajını korumasını bekliyorum ve yarışı kazanacaklarını düşünüyorum ancak burada tek düşündürücü konu iki pilot arasındaki rekabetin takıma zarer verebilecek olması.Her ne kadar sorunun çözüldüğü söylense de iki pilotun arasının iyi olmadığı açık.Mclaren'de ise Button'un podyum şansı bana göre az ancak Hamilton'un ilk 3'te yer alması güçlü bir ihtimal.İngiliz pilotun hata yapmayacağı ve Ferrarilere geçit vermeyeceğini düşünüyorum.Geçişin zor olduğu bir pist olması nedeniyle kazalar dışında sıralamada büyük bir değişiklik olmayabilir.Pilotları en zorlayacak bölüm ise 5.viraj olacaktır.Özellikle yeni takım pilotları burada çok zorlanacaklardır.

-Cumartesi Gününün Süprizleri
Williams
Buemi

-Cumartesi Gününün Hayal Kırıklıkları
Mercedes
Force India

26 Haziran 2010 Cumartesi

Dünya Kupası : 2. Tur İlk Gün



Günün ilk maçı turnuvanın en iyi takımlarından Uruguay ile yine benim çok beğendiğim bir ekip olan Güney Kore arasında gerçekleşti. Maçın ilk pozisyonu Kore'nin frikiği olmasına rağmen, Uruguay'ın maça daha baskılı başladığını söyleyebiliriz. Forlan'ın takipçiğiyle yarattığı pozisyonda Kore kalecisi inanılmaz bir hata yaparak topun Suarez'in önünde kalmasına neden oldu ve Suarez de iyi bir vuruşla golü yaptı. Golden sonra Kore ataklarını sıklaştırırken, Uruguay da hızlı çıkarak pozisyonlar buldu ve çok net bir pozisyonları haksız bir ofsayt bayrağıyla kesilmeseydi ve ya penaltıları verilseydi farkı 2'ye çıkararak rahatlayabilirlerdi. İkinci yarıyaysa Kore baskılı başladı ve Uruguay bu baskı karşısında tutunmakta zorlandı diyebiliriz. Nitekim Chung-Yong'un golüyle eşitliği sağladılar. Bu golde Uruguay kalecisinin de büyük hatası olduğunu düşünüyorum. Turnuva boyu sağlam duran Uruguay savunması böylece ilk golünü yemiş oldu. Golden sonra Uruguay tekrar saldırmaya başladı. Cavani ve Forlan'la etkili ataklar yapan Uruguay, golü yine Suarez'in inanılmaz vuruşuyla buldu ve uzun yıllar sonra çeyrek finale çıkmayı başardı.


Günün ikinci maçıysa belki de turnuvanın fizik olarak en güçlü iki takımı, Amerika'yla Gana arasındaydı. Maça iyi başlayan taraf Gana'ydı ve hemen 5. dakikada gelen golle öne geçtiklerinde de üstünlüklerini devam ettirdiler. Top yapma konusunda başarısız Amerikalılar, genelde bu açıklarını fizikleri sayesinde kazandıkları ikili mücadelelerle kapatıyorlardı ancak Gana da en az onlar kadar atletik ve güçlü oyunculardan kurulu olduğu için bunu başaramadılar. Fizik üstünlüğünü kaybeden Amerika, kendilerine kıyasla daha iyi top yapan Gana karşısında özellikle ilk yarıda oyuna tutunmakta zorlandı. İkinci yarıya biraz daha etkili başladılar ve kazandıkları penaltıyı gole çevirerek eşitliği yakalamayı başardılar. Maçla ilgili şunu da belirtmek lazım. İki takım da top tekniği konusunda eksik olduğu için kontraya çıkarken doğru pas seçimlerini yapamadılar ve yine iki takım da aynı ölçüde hızlı olduğu için savunmaya çabuk yerleşmede başarılı oldular. Bu da maçta ani atakların az olmasına o da pozisyon zenginliğinin olmamasına neden oldu. Hatta Gana'nın attığı galibiyet golü de istemeden çıkılan bir ani atak sonrasında gelişti. 2-1'den sonra Gana'nın oyunu tutmakta maç başlarına kıyasla daha iyi yaptığını söyleyebiliriz. Oyuna sonradan giren Appiah'ın da tecrübesiyle takımının doğru seçimleri yapmasına katkıda bulunması, hatta zaman zaman arkadaşlarını oyunu yavaşlatmaları konusunda uyarması tecrübesiz Gana takımının maçı gol yemeden bitirmesine yardımcı olduğunu da söyleyebiliriz.

Çeyrek finaldeki Urugay - Gana maçındaysa, teknik olarak üstün olan Urugay, Gana için Amerika'ya kıyasla çok daha zor bir rakip. Urugay'ın Forlan, Suarez gibi golcülerinin de yardımıyla maçı kazanacağını düşünüyorum.

Avrupa Gp Öncesi




İki haftalık bir aranın ardından Avrupa Gp ile Formula 1'e geri dönüyoruz.Pistten bahsetmek gerekirse Avrupa Gp Valencia'daki 2008 yılında yapılan Valencia Street Circuit (Valencia Cadde Pisti)'de yapılacak.Pist uzunluğu 3.38 km olan yarışta 57 tur koşulacak.Yarışın tarihine baktığımızda en çok yarış kazanan takım 6 ile Ferrari olurken burada en çok kazanan pilot birçok pistte olduğu gibi Michael Schumacher oldu.Bu yıl 19.'su düzenlenecek yarışı geçen sezon Brawn Gp'den Barichello kazanmıştı ancak bu sene podyumun çok uzağında tecrübeli pilot.
Geçtiğimiz yarışın galibi Mclaren takımı Valencia'ya yine favori konumunda geliyordu.Çünkü Valencia'daki pistin uzun düzlüklere sahip olduğunu ve bunun yanında dur-kalklarında sıklıkla yaşandığını görüyoruz.(Yukarıdaki resimde pisti daha ayrıntılı görebilirsiniz.)Düzlük hızı avantajı burada Mclaren'i bir adım öne çıkarıyordu.Ancak RedBull'un son antrenman turlarından sonra F-Kanalı'nı kullanacağını açıklaması ile bu farkı kapatabileceği görüşündeyim.Tabii ki sistemleri Mclaren kadar dengeli olmayabilir çünkü RedBull bu sezon bir yarışta ilk kez kullanacak F-Kanalı'nı.Daha önce Türkiye'de antrenmanlarda kullanmışlardı ancak memnun kalmayarak yarışda F-Kanalı'nın kullanmadan yarışmışlardı.Ferrari'de ise Alonso yenilenen F10'u ile kazanmaya aday olarak gösteriliyor ki ilk antrenman turlarında gayet iyi dereceler elde etti.

Son antrenman turlarında RedBull'un arkasında kalsa da Sıralama Turları'nda alacağı iyi bir derece ile kendini şampanya şavaşında bulacağını düşünüyorum.Mclaren ise yarış öncesi biraz kaygılı görünüyor.Nitekim Ferrari,Mercedes ve Renault'nun RedBull tarzı egzozlar ile hızlandıkları açık ve Mclaren'in onların yol tutuşu ve hızları konusunda düşünceli olduğu yapılan açıklamalarda görüldü.Son antrenman turlarında ilk 10'a son iki sıradan girmeyi başaran Mclarenlerin yarışta bu performansı bir üst seviyeye taşımaları gerekiyor.Yine aynı anrtenman turlarında iki ReBull'un arasına girmeyi başararak ikinci sırayı alan Kubica ise sezonun ilk galibiyetini kovalayacak.Her ne kadar diğer takımlardan araç performansı olarak düşük olsalarda Kubica'nın bu sezonki müthiş performansı Renault'ya bu yarışta ilk 25 puanını getirebilir.
Son olarak sıralama turlarında RedBull'u favori olarak gördüğümü söylemeliyim.Mclaren ve yenilenen aracıyla Ferrari'de pole pozisyonu için güçlü adaylar olsalar da RedBull bir adım önde.

Daum Komedisi



Son haftalarda gerçekleşen olaylardan bir Fenerbahçeli olarak utandığımı söylerek başlamak istiyorum. Önce basında gönderileceği ile ilgili çıkan haberler yalanlanmadı, sonra tazminat ödenmek istenmediği için mesaisine başlayacağı açıklandı ve sonra da 2.4 Milyon Euro'luk tazminatta anlaşılınca sözleşmesi feshedildi. Belki bu taktiklerle 2-3 Milyon Euro tassaruf edildi, fakat bunu hesaplarken Fenerbahçe'nin marka değerine olan etkisi düşünüldü mü acaba ? Bundan sonra hangi kariyerli yabancı teknik direktör, Fenerbahçe'yi çalıştırmayı kabul eder çok merak ediyorum. 2-3 Milyon az tazminat vermek için, Fenerbahçe'nin onuru ayaklar altına alınmıştır. Daum'a psikolojik baskı yapıldığıyla ilgili haberlerin ne kadarı doğru bilmiyorum fakat eğer tazminatı ödeyemeyeceksen teknik direktörü kulübün başında bırakman gerekir. Sen adamla müzakere ettiğin an o adamın kulüpte geleceği kalmamıştır ve bir kere tazminat konuştuktan sonra da görevinin başına döndüremezsin, o da sözleşmede yazan rakamın tamamını talep eder tabi ki. Önce Aragones sonra Daum'a verilen tazminatlarla Fenerbahçe'nin son 2 yıldaki teknik direktör harcaması 10 milyon euro'ya yaklaşmıştır sanıyorum. Son günlerde yaşananların gerek yurt içinde gerekse yurt dışında Fenerbahçe'nin imajına ve marka değerine verdiği zarar, bence Daum'a verilmeyen 2-3 milyon euro'dan çok daha fazladır.

Daum'un yerine Aykut'un geçirileceği söyleniyor. Ben Aykut kulübeye inerse, Sportif Direktörlük yetkilerini de devam ettirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bence transferi yöneten ve takımı çalıştıran kişi her zaman aynı olmalıdır ve bu yönden Premier Lig'in menajerlik sistemine hep imrenmişimdir. Aykut ne kadar başarılı olur bilinmez ancak eğer Fenerbahçe Menajerlik sistemine geçiş yaparsa bunun kulüp için çok yararlı bir adım olacağını düşünüyorum.

25 Haziran 2010 Cuma

NBA Draft 2010 İncelemesi



Wizards ilk sıradan Wall'ı alarak bizleri şaşırtmadı. Wall / Wizards uyumu üzerine çok şey yazılıp çizildiğinden ayrıntıya girmeyeceğim. Wizards, draftın en yüksek profilli oyuncusunu seçerek beklenen ve bence doğru hamleyi yaptı. Artık Wall'la Arenas'ın bir arada nasıl oynayacağını çözmek zorundalar. Bir de yaptıkları takastan bahsetmek gerekir. Wizards gelecekteki bir 2. tur seçimi hakkı karşılığında Kirk Hinrich'i ve 17. sıra seçimi Kevin Seraphin'i aldılar. Bulls'sa salary'sini boşalttı ve Hinrich'in gidişiyle Rose ve Noah'ın yanına 2 maksimum kontratlı oyuncu alabilecekler. Wizards da Hinrich'le Wall'a mentorluk yapabilecek ve Arenas konusunda problem yaşarlarsa Wall'la beraber oynayabilecek bir oyuncu kazandı.

İkinci sırada da beklenildiği gibi Turner seçildi. Sixers takas yapmazsa uyum sorunu yaşayacaktır ancak en doğru seçimi yaptıklarını düşünüyorum. Draftın yıldız potansiyeli olan çok yönlü ve her alana katkı veren bir oyuncuyu pas geçmek olmazdı. Fakat bu seçimden sonra Sixers yaz boyunca Iguodala'yı gönderecek bir takas arayacaktır.

Üçüncü sırada yine sürpriz yoktu ve Favors Nets'e, Lopez'in yanına gitti. Draft'ın en genç ve potansiyelli oyuncularından olan Favors, uzun vadede iyi bir seçim haline dönüşecektir. Ancak Nets başkanı Prokhorov'un kısa vadede başarı planlarına uygun bir seçim olduğunu düşünmüyorum. Gerekli sabır gösterilirse süperstar potansyieline sahip Favors'ı takas edebileceklerine dahil söylentiler var. Bence çok iyi bir teklif olmadıkça Favors gibi bir yeteneği ellerinden kaçırmamalılar.

Dördüncü sırada seçilen Wesley Johnson'sa zaten önceden belirli picklerdendi. Takımın ihtiyaçlarını uygun bir oyuncu ve ilerde süperstar olmasa da çok iyi bir oyuncu olacağına inanıyorum. Ancak Cousins kumarı tutarsa ileride hatalı bir seçim olarak görülebilir. David Kahn'sa draftta 3 small forward seçip birini yine başka bir small forward için takas ederek kendine özgü ilginç seçimlerine yenilerini ekledi.

Beşinci sırada Sacramento bizi şaşırtmayarak Cousins'ı seçti. Zaten Hawes'ı gönderdikten sonra bu seçim iyice belirginleşmişti. Cousins, direk katkı verebilecek bir oyuncu ancak olgunlukla ilgili sorunları var. Fakat yine de lige bu fiziğe sahip ve pota altından skor yapmasını bilen oyuncular çok nadir geldiği için bu draftın en büyük yıldızlarından biri olabilir.

Altıncı sırada korktuğum başıma geldi ve tuttuğum takım hiç tutmadığım bir oyuncu olan Udoh'u seçti. Monroe hala seçilmemişken Udoh seçimine katılmıyorum. Gerçi o kadar eksik var ki ne alırsak giderdi ama Monroe gibi farklı bir uzun, takıma daha faydalı olabilirdi. Her ne kadar stil olarak Udoh takıma daha uygun olsa da kafamda kendisiyle ilgili soru işaretleri var. Aynı zamanda Wright ve Randolph'la olan benzerliklerini de düşününce bu kadar yukardan seçmemizin yanlış olduğunu düşünüyorum.

Detroit yedinci sıraya Monroe'nun kalmasıyla ayaklarına gelen fırsayı tepmedi ve en acil ihtiyacı olan pota altını kuvvetlendirmiş oldu. Aslında Monroe pas yetenekleriyle Detroit'in yarı saha hücumuna Warriors'tansa daha uyumlu olacaktır ve ben çok farklı bir oyuncu olarak lige renk katacağını düşünüyorum. Aslında onların ilk tercihi Cousins'tı fakat buralara kalmayacağı belliydi.



Cippers ihtiyacına uygun olarak Aminu'yu seçti. İlk senelerinde zorlanacaktır ancak 3 numara oynayabilirse Clippers'a katkı vereceğini düşündüğüm bir oyuncu. Potansiyel olarak üst düzey bir isim olduğunu söyleyebiliriz. Ve hücumu gelişmeye devam ederse draftın steal'larından olabilir.

Utah giden Korver'ın yerine yine başka bir beyaz şutör, Hayward'ı seçerek iyi bir iş yaptı. İlk tercihleri Monroe Detroit tarafından seçildiği için Korver'dan çok daha potansiyelli bir şutör aldılar. Tabi kariyerindeki başarısını Sloan'ın sistemine uyumu belirleyecek ancak bench'ten gelerek ilk sene bile katkı verebileceğini düşünüyorum, tabi ki Sloan ona şans verirse.

Pacers, Paul George'u alarak potansiyeli seçti. Çok iyi bir fiziğe ve şuta sahip olduğunu söyleyebiliriz. Tabi takımın yıldızı Granger'la aynı pozisyonda oynaması onun için sorun yaratabilir ancak kendini geliştirirse draftın en iyi oyuncularından biri olabilir.

Oklahoma City Thunder, bu hafta ikinci defa Cap Space'ini kullanarak iyi bir takas yaptı. Önce Cook'un kontratı karşılığında Clippers'a gelecekteki bir 1. tur seçimi için gönderdikleri 1. tur seçimini almışlardı. Sonra da Morris Peterson'un kontratı karşılığında Cole Aldrich'i kadrolarına kattılar. Hücumu sınırlı olmakla beraber çok iyi bir ribauntçu ve blokçu olarak sivrilen Aldrich, pivot pozisyonunda sıkıtı çeken Thunder'a direk katkı verebilir.

Memphis, Brewer ve Gay'in kontratının bittiği yazda drafttan Henry'yi alarak hem 2 hem de 3 numaralardan süre alabilecek çok yönlü bir oyuncu seçmiş oldu. İyi bir savunmacı ve gelişime açık bir oyuncu, seneye Memphis'te oyunun iki yönüne de katkı vererek faydalı olacaktır.

Toronto, 13 sıraya kadar inen Davis'i pas geçmedi. Bosh'u kaybedecek olan Toronto, Bargnani'ye tamamlayıcı olarak Davis'i seçti. Tabi ki Bosh potansiyeline sahip değil ancak kuvveti ve atletizmiyle Toronto'ya katkı verecektir.
Kesinlikle bir 2-3 numara ihtiyacı olmayan Rockets Patterson'ı alarak pota altını güçlendirmeyi seçti. Aynı zamanda Patterson Kentucky'nin 3. lottery oyuncusu oldu. Scola ve Yao'nun arkasından gelerek iyi bir katkı verebilir.

Lottery'den sonra dikkati çekenler:

Minnesota, Wesley Johnson'dan sonra Babbit'i alarak yine aynı pozisyonda oyuncu seçme geleneğini devam ettirdi sandık fakat onu Portland'a göndererek içimizi rahatlattılar. Babbit, müthiş bir şutör ve skorer ancak oyunu NBA'e nasıl yansıyacak göreceğiz.

Kentucky'nin bir diğer oyuncusu Bledsoe da 18. sıradan seçildi. Ben, Bledsoe'nın bu draftın iyi oyuncularından olabileceğini düşünüyorum. Wall'la aynı takımda oynadığı için kendini tam anlamıyla gösteremediğini söylemeliyiz.

Miami, 48. sıradan Latavious Williams'ı seçerek, kolej okumadan D-League'de oynayan bir oyuncuyu tercih etti. Onun dışında 2. turda 3 seçim daha yapan Heat, Wade'in yanına getireceği süperstarlardan sonra kadroyu minimum kontratlarla doldurmaya başladı.

Dünya Kupası 14. Gün Bölüm 2



Blogun tatildeki yazarı olarak diğer yazarlarımız Hollanda maçı yerine Aşk-ı Memnu finalini izlemeyi tercih edince zorunlu mesai yapmaktayım şu an. Şaka bir yana uzun süredir blogdan uzak kalmıştım, yazı yazacak zaman bulamamak bir yana, maçları adam gibi izleme fırsatı bile güçlük bulmakta çekiyordum. Dün o fırsatı buldum, bu kadar gevezelikten sonra başlayalım yazıya.

Hollanda Kamerun Japonya ve Danimarkadan oluşan E Grubunda turnuva öncesi favorilerim Hollanda ve Kamerun'du. Ancak ilk 2 maç sonucunda Kamerun başarısız sonuçlar alarak gruptan çıkma şansını kaybetmişti. Dolayısıyla dün akşamki Hollanda-Kamerun maçı 2 takım için de formaliteden fazla bir önem taşımıyordu aslında. Bu yüzden çok da zevkli bir maç olmaması normal aslında. Maç genel olarak fazla üst düzey mücadele olmadan, ağır ve sıkıcı bir tempoda geçti; arada 2 taraf adına da hücumlar oldu ve kaliteli ayakları daha fazla olan Hollanda 2-1 kazandı. Hollanda'nın daha önceki turnuvalardaki hücum futbolu mantalitesinden uzak olduğunu tekrar etmemize gerek yok sanırım. Ancak yine de hücumdaki kaliteli ayaklarıyla tabii ki güzel işler yapıyorlar. Portakallar adına en sevindirici gelişme Robben'in geri dönüşüydü. Bana göre bu sezon yıldız oyuncudan süper yıldız seviyesine geçiş yapmış olan Robben Hollanda'nın bu turnuvadaki en büyük kozu ve bunu bu maç süresinde de gösterdi. Afrika takımları bu turnuvada pek başarılı olamadılar şu ana kadar, Kamerun'un elenmesi de beni üzdü. Danimarka ve Japonya'dan kaliteli bir kadroya sahip olduklarına inanıyordum, ama bu maçta da gördüğümüz gibi organizasyonlarında sorun vardı. Hollanda turnuvanın favorilerinden ve belki de hiç alışık olmadığımız bu futbollarıyla kazanacaklar kupayı. Ama şunu da unutmamak lazım ki bu grupta Hollanda'nın defansif zaaflarını açığa çıkarabilen takım olmadı. Ben her zaman güçlü takımın hücum etmesi gerektiğini düşünürüm futbolda, çünkü geçen her saniye diğer takımın direncini arttırır ve onlara avantaj sağlar. Ah Mourinho ah, hep sen açtın başımıza bu dertleri!

Gecenin diğer maçı Japonya-Danimarka'yı fazla izleme fırsatı bulamadım. Açık konuşmak gerekirse Japonya'nın bu grupta sonuncu olacağını düşünüyordum. Ama fazla yetenek olmadan, iyi bir çalışma disiplini ve zekice bir oyunla gruptan çıkmayı bildiler. Honda'nın böyle frikik golleri meşhurdur, zamanında Borges yazmıştı hatta. Bir de Endo'dan frikik golü gördü izleyiciler ve skor 2-0 olduktan sonra turun dönmesi mümkün değildi aslında. Japonya neden teknolojide bu kadar ilerlediğini de gösterdi aslında, sistemi bu kadar düzenli işletirseniz eninde sonunda başarı gelir. Danimarka'da Kamerun maçını tek başına alan Rommedahl dışında bir hücum planı olmadığını görmüştük, Bendtner ve Tomasson'la gol aramalarına rağmen Japonya'nın presini ve sağlam savunmasını çözecek güçleri yoktu. Japonya turnuvanın güzel maçlarından birini ortaya çıkardı futboluyla, en azından izlediğim kısımdaki futbol beni taktik yönden tatmin etti. Keisuke Honda da büyük sükse yapmıştır bu maçla ve kariyerinde bir sıçrama beklenebilir turnuva sonrası. Bu sonuçlar sonrası Hollanda-Slovakya ve Paraguay-Japonya eşleşmeleriyle karşı karşıyayız, güzel maçlar olacağını düşünüyorum bunları daha sonra değerlendiririz.

Dünya Kupası 14.Gün Bölüm 1



Paraguay-Yeni Zellanda
Bu fotoğraf sanırım maçı en iyi özetleyebilecek fotoğraflardan biri.İki oyuncu havadan gelen top kapma mücadelesinde görüntülenmiş.İkiside yukarıdan sonucu değiştirecek bir şey umarcasına yakalanmış objektiflere.Grubun süpriz takımı Yeni Zellanda ile başarılı bir eleme grubundan sonra kupada da çıkışını sürdüren Paraguay mücadelesi seyretmek için sabır isteyen bir maçtı.İlk yarıda Yeni Zellanda pozisyon bile bulamazken Paraguay'da özellikle Caniza'nın belki tutar destekli şutlarıyla gol aradı.İkinci yarıda Paraguay daha etkiliydi ancak oyunun temposu yine çok alt seviyede seyretti.77'de Santa Cruz'un ortasını cömertçe harcayan Barrios Paraguay'ın maçtaki en net pozisyonunu gole çeviremedi.Son dakikalarda Yeni Zellanda'nın baskısı sonuç vermeyince de bu kupada görmek istemeyip de çok gördüğümüz zevksiz,kısır ve golsüz mücadelelere bir yenisi daha eklendi.Maç boyunca 17 şut çeken Paraguy takımına Yeni Zellanda 4 şut ile cevap verirken Paraguay'ın şut sayısının her kaleyi görenin vurması sonucunda ortaya çıktığını da eklemeliyim.Paraguay lider olarak çıktı İtalya'nın sözde favori olduğu gruptan ve ikinci turda Japonya ile eşleşti.Asya takımlarının pes etmeyen bir yapısı olduğu görüşündeyim bu yüzden de Paraguay'ı zor bir maç bekliyor.Ayrıca Japonya'nın şu anki form düzeyide fena sayılmaz.Ancak Paraguay'ın da kötü futbol oynamadığını unutmamak kaydıyla favorisi olmayan bir eşleşme olarak görüyorum.


Slovakya - İtalya
Son şampiyon kupaya beklenmedik bir şekilde grup sonuncusu olarak veda etti. Aldığı 2 beraberlik ve 2 puanla grubunda sonuncu olarak veda etti. İtalya maçın 3'te 2'lik bölümünde hiç varlık gösteremedi ve kaleyi tutan ilk şutunu 62. dakikada çekti. Slovakya maç boyu daha etkin oynayan taraftı ve Ankaragücü'nden Vittek'in bulduğu 2 golle galibiyete uzandılar. Daha iyi oynayan taraf olmasına rağmen ilk golü rakibin hatasından bulan Slovakya, 73. dakikada ikinci golü attığında rahatlayınca İtalyanlar Di Natale'yle farkı bire indirdi. Bu dönemde bir kaç pozisyon daha bulan italyanlar bu pozisyonlardan yararlanamayınca, Slovakya farkı 2'ye çıkararak maçı kazanmasını bildi. Quaqliarella'nın golüyse tamamen kaleci hatasıydı ve eğer İtalya'da Pepe eşitliği sağlayabilseydi kaleci Mucha günah keçisi olacaktı. Bu maçta Fenerbahçe'nin yeni transferi Stoch da 90 dakika oynadı ve iyi bir görüntü verdi. İlk yarı biraz tutuk olmasına rağmen ikinci yarıda daha aktifti takımının gol pozisyonlarına girmesini sağladı.

24 Haziran 2010 Perşembe

Anasının Nikahı!

 
Yani başlık için kusura bakmayın, ama bu adamların yaptığı maçın toplam süresi 10 saat oldu ve maç bugün de devam edecek. Son setin skoru 59-59, süresi ise 426 dakika, yani 7 saatten daha fazla! Tamam, maç dünden kalmıştı da, son setin tamamı bugün oynandı ve ne Mahut ne de Isner tek bir servis bile kıramadılar. Skorbord skoru kaldıramayıp bozuldu, Wimbledon.org'daki live feed de öyle. Bir maçta en çok ace atma rekorunu iki taraf da geçti, Isner 100'e doğru gidiyor. Tabii maçın sonunda Isner ölmek üzereyken Mahut'un o diriliği ve her topa atlaması da takdire şayandı.

Neyse, maç bugün 17:30'da, yine 18 numaralı kortta devam edecek.İşin komiği iki tenisçinin de çiftlerde maçları var bugün. "Bakalım ne yapacaklar?"dan önce sorulması gerekren soru, bakalım maç bitecek mi?



Bugün oynanan maçlar hakkında yorumumu 2. turun sonuna saklıyorum, ama Marsel'den bahsetmeden olmaz. Marsel, Hanescu'ya 3-1 yenilerek Wimbledon'a 2. turda veda etti. Kaybettiği 3 seti de çok küçük nüanslarla kaybetti, kazandığı da öyle, yani şans biraz daha yanında olsaydı üçüncü tura yükselebilirdi. Hanescu'dan daha kalitesiz bir tenisçi olmadığını ve o seviyelerde çok rahat oynayabileceğini de göstermiş oldu herkese. Yolun açık olsun Marsel, daha önünde nice turnuvalar var.

Uğur Uçar ve Emre Güngör Giderken

Galatasaray'dan 2 isim daha koptu. Bu iki isimden biri olan Emre Güngör kredisini Trabzonspor maçındaki hatayla tüketmişti onun ayrılacağı zaten belliydi. Uğur Uçar'ın ayrılması ise benim açımdan sürpriz oldu diyebilirim. Bana göre Uğur defansın her yerinde oynayabilmesi bakımında çok iyi bir rotasyon oyuncusuydu, yaşadığı ağır sakatlıktan sonra kendini bir daha toparlayamadı ama bu sezon rotasyonda yer alabilecek bi oyuncu olduğunu kanıtladı.


Emre Güngör Galatasaray'a geldiği kıştan yaza kadar çok çok iyi bir performans gösterdi ertesi sezon ise gerek sakatlıklar gerekse form düşüklüğü onu ilk 11den uzaklaştırdı. Bu sezona başladığımızda ise ben onun Rijkaard'ın total futbol anlayışı çerçevesinde takımın ilk 11 oyuncusu olacağını düşünüyordum ama Emre bana göre kendini harcadı. Ardıarkası kesilmeyen sakatlıklara oynadığı maçlarda yaptığı hatalarda eklenince takımdan ayrılması beklenen birşeydi. Umarım Gaziantepspor'da Galatasaray'da göstermiş olduğu yarım sezonluk performansı gösterir.



Uğur Uçar ise altyapıda stoper olarak yetişmiş A takımda ise Sabri Sarıoğlu'nu yedeklemek amacıyla sağ beke yerleştirilmiş bir oyuncuydu. Ertuğrul Sağlam'ın da katkılarıyla kendini çok iyi geliştirdi ve Galatasaray'ın sağ beki oldu taaa ki o benim bile unutamadığım Konya deplasmanına kadar. ASY'de karlı bir akşamda eski açıkta izlediğim ve Galatasaray'ın oyunu domine etmesine rağmen 0-0 biten karşılaşmadan sonra Galatasaraylı yöneticiler TFF'ye gitmiş ve Konya'daki maçın ertelenmesini istemişti. Bu isteğin 2 nedeni vardı. 1.si ulaşım(ki Konya'ya giden Galatasaray dönüş yolunda kar yüzünden büyük problemler yaşamış bunun sonucunda da Almanya'ya 1 gün gecikmeyle gitmişti), 2. nedeni ise futbolcu sağlığıydı(Konya'daki saha buz kaplıydı). TFF yetkilileri bu isteği reddetmişlerdi ve bunun sonucunda Uğur Uçar 1,5 yıllığına sakatlandı + Uğur'un sakatlığının ardından Leverkusen deplasmanından 5-1'lik ağır hezimetle dönüldü. Bu sakatlıktan sonra geçen sezonun son maçında sahaya girdiğinde herkes gibi yürekten alkışladım Uğur'u toparlanmış olarak görmek umuduyla. Kolay değildi tekrar eski formuna dönmesi nitekim de dönemedi ama Ankaragücü'nde umarım yolu açık olur umarım eski formunu tekrar yakalar.

Yolunuz açık olsun Emre Güngör ve Uğur Uçar

Dünya Kupası - 13. Gün - Bölüm 1



Capello, maçtan önceki akşam oyuncularına bir jest yaparak birer bira içmelerine izin vermiş. Bu jestin maçı kazanmalarındaki payı nedir bilinmez fakat eğer Capello'nun yerinde olsaydım Almanya maçından önce ikişer bira içirirdim tüm futbolculara. İngilizler, maçın genelinde üstün oynadılar. Özellikle Milner ve Johnson, sağ taraftan etkili ataklar yaptılar. Zaten gol de Milner'ın yaptığı harika orta sonrası geldi. Gerard'ın kanada geçmesi şimdilik işe yaramış gözüküyor fakat ne Gerard ne de Lampard milli takımda Liverpool ve Chelsea'deki performanslarını gösteremiyorlar. Bunun dışında her ne kadar tek forvet Rooney olarak oynamaları gerektiğini düşünsem de kazanmak zorunda oldukları maçta Capello'nun Defoe tercihini çok mantıklı buldum. Ağır Alman savunmasına karşı da iş yapabileceğini düşünüyorum. İngiltere maç boyu üstün oynamasına rağmen, çok pozisyon buldu diyemeyiz fakat buldukları pozisyonları da değerlendiremediler. İngilizlerin ilerleyebilmesi için Rooney'nin Manchester performansına yaklaşması gerekli. Slovenya da maç boyu Amerika maçından gol sesi gelmeyince 1-0 mağlubiyete razı gözüktü ancak maçın son dakikalarında olur da gol olursa diye saldırdılar fakat buldukları net pozisyonu Upson engelleyince, Amerika'nın son dakika golü atmasıyla kaderlerine razı oldular.


İzlediğim diğer maçsa Sırbistan Avustralya maçıydı. Gole kadar Sırbistan'ın üstün oynayan taraf olduğunu belirtmeliyim. Özellikle ilk yarı tek kaleydi. Krasic, kaçırdığı gole rağmen etkili oynadı fakat Avustralya savunması ve Schwarzer'ın iyi performansları Sırbistan'ı gol atmaktan alıkoydu. İkinci yarıya iyi başlayan taraf yine Sırbistan'dı fakat Avustralya da zaman zaman kontra ataklarla tehlikeli oluyordu. Yine bu atakların birinde Tim Cahill'in attığı golle öne geçtikten sonra gol için bastırmaya başladılar. Yediği ikinci golden sonra kendine gelen Sırbistan, 84'te Pantelic'le bulduğu golden sonra ikincisi için çok uğraştıysa da başarılı olamadı. Pantelic'in de attığı gole rağmen 2 çok basit ofsayta düşerek çok net pozisyonları harcadığını belirtmeliyiz. Sırbistan takımı maça Zigic yerine Pantelic'le başlasaydı, turu geçen taraf olabilirdi. Sonuçta skor iki tarafa da yaramadı ve beraber eve dönmek zorunda kaldılar. Avustralya'daysa kaleci Schwarzer en beğendiğim isimdi.

Dünya Kupası 13.Gün Bölüm 2



ABD-Cezayir

C Grubunda son maçlara girilirken dört takımında gruptan çıkma şansı bulunuyordu.2 puanı bulunan ABD İngiltere'den süpriz bir şekilde puan alan (göreceli bir süpriz) Cezayir ile karşılaştı.Oyun Cezayir'in kontrolünde başlarken ABD topa istediği ölçüde sahip olamadı ve bunun sonucunda kalesinde tehlikeler de yaşadı.Cezayir'in bitiricilik özelliğinin düşük olması öne geçmesine engel oldu diyebiliriz.Zaten grubu gol atamadan tamamlayarak bu konudaki zaaflarını da ortaya serdiler.İlk yarı boyunca ABD üzerinde baskıyı koruyan Cezayir bir türlü golü bulamayınca devreye 0-0 girildi.Devreden çıkıldığında ABD daha derli toplu oynamaya başladı.İkinci yarıda ise iki takım birbirlerinin üzerine gittler ve karşılıklı ataklar buna bağlı olarak pozisyonlar seyrettik.ABD'nin forvetleri kaçırdıkça Donovan hazırladı o hazırladıkça forvetler kaçırdı.Cezayir ise geliştirdiği ataklarda yazının başında belirttiğim zaafı nedeniyle etkisiz kaldı.Son bölümlerde ABD Cezayir'e ve ilk yarıya oranla daha etkili olunca uzatmalarda Donovan ile golü buldu.Maçın sonunda üstünlüğünü koruyarak adını ikinci tura yazdıran Birleşik Devletler grubu lider olarak tamamladı ve Gana ile eşleşti.Maçın ABD adına en etkili ismi olan Donovan uzatmalarda attığı gol ile bir bakıma yarı finale süpriz bir takımı sokmayı başardı.Uruguay-G.Kore eşleşmesinin galibi ile ABD-Gana eşleşmesinin galibinin çeyrek finalde eşleşmesi sonucu bu 4 takımdan biri yarı finalde olacak.Kupa için favori gösterilmeseler de tek maç üzerinden oynanan eşleşmelerde başarılı olabilecek takımlar olduklarını unutmamak lazım.Özellikle favori takımların hayal kırıklığı yarattığı bir turnuvada neden kupayı almasınlar?

Almanya - Gana


2. maçlar sonrası yaptığım grup analizinde Almanya'nın Gana karşısında kesinlikle üstün geleceğini söylemiştim ancak Almanya skor olarak üstün olsa gelse de ben yanılmış oldum. Gana bugün çok büyük bir mücadele ortaya koydu ve başabaş bir mücadele izletti bizlere. Benim bu turnuvada izlediğim en güzel maçlardan biriydi bu maç. Daha ilk dakikalardan itibaren Gana bu oyunda bende varım dedi ve Almanya'nın baskı kurmasına izin vermedi hatta bazı bölümlerdeki Gana baskısından söz etmekte mümkün. Oyunun gidişatı hakkında hiçbirşey söylemek mümkün değildi maç boyunca iki tarafta çok net pozisyonlardan yararlanamadı. Mesut Özil'de bana göre kötü oynadığı maçta çok şık bir gol atarak hem kalitesini göstermiş oldu hem de Joachim Löw'e oh çektirdi. Seyir keyfi ve kalitesi yüksek olan bir maçın son 15 dakikası ise bunun tam tersiydi bunda Avustralya-Sırbistan maçının skorununda etkisi çoktu. Gana grup 1.liği için saldırmaktansa grup 2.liği için savunmaya geçmesiyle beraber Almanya'da 1.liği aldığı için çok fazla üstüne gitmedi Gana'nın. Almanya'nın kalitesi Gana'nın fizik üstünlüğü bizlere güzel bir maç izletti.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Wimbledon 2010 - 1.Tur Sonrası


2010 Wimbledon'da ilk tur maçları geride kaldı. Önce erkeklerde ilk tur mücadelesini inceleyip ardından da ilk yazıda değinemediğimiz kadınlar tablosunu 1. turun sonundan yakalayacağız.

Wimbledon 2010'un 1. turunda tam bir seribaşı katliamı yaşamadık aslında, ama bolca seribaşı kaybettik. Toprak korttan ayrılınca sudan çıkmış balığa dönen İspanyol ekolünden  Verdasco, Ferrero, Almagro ve Robredo ilk turdan gidiverdiler. Ama burada sürpriz olan Hırvatları, özellikle de Cilic'in elenmesi. 3-0'la gitti Cilic, stilinin çime çok yatkın olduğunu düşünüyor ve iyi işler bekliyordum kendisinden, ama olmadı. Ljubicic de elenince Hırvatlar açısından hiç iyi olmayan bir Wimbledon oldu bu. Kaybettiğimiz bir diğer seribaşı ise Baghdatis.


 Diğer sonuçlara bakalım biraz. Falla, oynaya oynaya Federer'e bayağı alışmış olsa gerek, zorladı ama Fedex kazanmayı başardı. Federer'in çeyrek final önündeki en büyük rakipleri Lopez ve Melzer, ama çeyrek finali çıkamaması sürpriz olur. Nadal ise Japon rakibini rahat geçti, James Blake de Haase tarafından süpürülünce önünde tek engel dördüncü turda Youzhny olur çeyrek final öncesinde. Djokovic 5 sette kazandı, ama kazandı ve hala dördüncü turda Hewitt'le oynayacağını düşünüyorum. Roddick, maçını rahat kazandı, hem de kendisiyle aynı bölümde bulunan iki rakibi Cilic ve Ljubicic kaybettiler, çok rahat çeyrek final görür Amerikalı. Tsonga da yoluna nispeetn daha rahat devam ediyor, onun bölümüde de Verdasco elendi ve tek başına kaldı, gerçi bu turda onu zor olabilecek bir Dolgopolov maçı bekliyor. Turnuvada kalan tek Britanyalı Murray de dördüncü turdaki Querrey eşleşmesine kadar rahat gibi.  Söderling de rahat dördüncü turdaki olası Ferrer maçına kadar.

Gelelim Marsel'e. Marsel, ilk setin başında iyiydi, ama ilk setin ortalarından ititbaren inanılmaz kötü oynadı, yine de üçüncü sette toparlandı ve karşılaşmayı kazandı. Kazandı kazanmasına da, tablodaki durumuyla ilgili beni karamsarlığa itti. "Biraz şansla çeyrek final görebilir" demiştim, şans çok yanında olmayacak gibi. Şimdi rakibi Hanescu, 5 setlik bir maçta Kuznetsov'u yendi zar zor. Marsel, bu maçı da 5. sete taşıyabilecek ve kazanabilecek kapasitede. Ama sonrası sıkıntı. Andreev'i bekliyordum Davydenko'nun rakibi olarak, Ama Brands 3 sette onu saf dışı bıraktı ve Djokovic'in rakibi oldu. Djoker ise 5 setlik zorlu bir maçtan çıkmış durumda. Djokovic - Brands maçının kazananı hiç belli olmaz, iki tarafa da eşit şans veriyorum, ama sonuç ne olursa olsun eğer kalırsa üçüncü turda Marsel'i çok zorlayacak rakipler ikisi de. Djoker Marsel için daha iyi bir rakip olabilir, çünkü Brands Djokovic da yenerse rüzgarı arkasına alacaktır, ama sonuçta Djoker diğeri de. Her türlü çok büyük bir başarı Marsel'in gösterdiği.



Kadınlarda ise, Williams kardeşler hem teklerde hem de çiftlerde açık ara favori konumundalar.Serena Williams, dördüncü turda karşısına çıkacak olan Sharapova'ya kadar zorlanmayacaktır, ama o maç sonuçta bir Wimbledon finalinin tekrarı demek. Dördüncü tur için inanılmaz kaliteli bir maç olacak orada, tabii Sharapova Hantuchova'ya kaybetmezse. Venus Williams ise ilk turda Ivanovic'i geçen Pe'er ile karşılaşacak dördüncü turda, orda da sıkıntı yok. Li Kuznetsova'yı geçerse - ki geçer- Radwanska'yla çeyrek final için mücadele edecek.

Kadınlarda iki önemli gelişme ise Roland Garros finalistlerinin ilk turda elenmeleri oldu.  Stosur ve Schiavone ilk turda veda ettiler turnuvaya. Bu sonuçlarla beraber, olası dördüncü turlarımız arasında Klijsters-Henin mücadelesi var. Onun dışında, Wozniacki, Bartoli, Jankovic ve Pennetta kendilerini rahatlıkla çeyrek finalde bulacaklardır.

Son bir not, NTVSpor'un yayınını merak ettiğimi söylemiştim, beklediğimen iyi çıktı. Spikerin Mehmet Sevinç, inanılmaz bir ses tonu var ve tenise çok iyi gidiyor, yorumcu da başarılıydı. Marsel'in maçı yine bugün, 7-8 civarı, tam da Dünya Kupası maçlarının arasındaki blokta NTVSpor'da olacak, tabii gecikip D Grubu maçlarıyla da çakışabilir. Başarılar diliyoruz Marsel'e Hanescu karşısında.

Dünya Kupası 12.Gün Bölüm 2



Arjantin-Yunanistan

Gruptan çıkmayı garantileyen Arjantin grubun son maçında Yunanistan'ı 2-0 yenerek 3'de 3 yaptı ve gruptan birinci olarak çıktı.3 puanda kalarak evine dönen ege temsilcisinde ise hayal kırıklığı vardı.2004 Avrupa Şampiyonası'ndaki savunma üzerine kurulu futboluyla şampiyonluğa uzanan Yunanistan daha sonra düşüşe geçmiş ve o başarının yanından bile geçememişti.Rehhagel'in oynattığı futbol 2004'te herkesi şaşırtmıştı ancak daha sonra aynı anlayışla oynayan Yunanistan'ı rakipleri çözdü ve Yunanistan şu an o başarıların çok uzağında.Tabi burda en büyük sorun Rehhagel'in hala aynı futbolu oynatıyor olması.Dünkü maça da aynı anlayışla çıkan Yunanistan oyunun kontrolünü Arjantin'e verse de iyi kapandı ve ilk yarının başlarında Arjantin beklenen etkiyi yaratamadı.Agüero ve Veron ile pozisyonlar bulan Arjantin'in ilk yarıdaki 8 şutuna karşılık Yunanistan'ın SIFIR şutu vardı.İkinci yarıya Samaras'ın pozisyonuyla başlayan Yunanistan daha fazla direnemedi ve 77'de Demichelis'in golüyle geriye düştü.Bu dakikadan sonra gollere ihtiyacı olmasına rağmen Yunanitan pozisyon bulamazken Messi'nin etkili oyunu sonuç verdi ve Martin Palermo'nun golü maçın sonucunu belirledi.Arjantin gruplarda oynadığı futbolla beğeni toplamasına rağmen zayıf rakiplerle aynı grupta olması kafalarda soru işareti bıraktı.Bunun yanında Messi gol atamamasına rağmen iyi oyunuyla pozisyonların hazırlayıcısı rolündeydi ve grup maçlarında Arjantin'in beklendiği gibi en etkili ismi oldu.Arjantin'in ikinci turda A Grubu'nun ikincisi Meksika ile karşılaşacak.Tabiki favori Arjantin ancak Meksika'nın turu geçmesi de olası gözüküyor.2006'daki kupada ikinci turda karşılaşan iki takımın maçı uzatmalar gitmiş ve son sözü müthiş volesiyle Maxi Rodriguez söylemişti.Umarım gene buna benzer keyifli bir maç bizi bekliyordur.



Güney Kore-Nijerya

Günün en çekişmeli mücadelesi grupta puanı bulunmayan Nijerya ile ilk maçta Yunanistan'ı yenme başarısını gösteren Güney Kore arasındaydı.Maça iyi başlayan Güney Kore ard arda pozisyonlarda Enyeama'yı mağlup etmeyi başaramadı.Baskıyı atlatan Nijerya Güney Kore kalesinde etkili oldu ve 12. dakikada Uche ile golü buldu.Daha sonra oyunu kendi yarı sahasında kabul eden Nijerya kontra-ataklar ile sonuca gitmeye çalıştı.38'de Jung Soo kazanılan serbest vuruşta arka direkte topu ağlara gönderdi ve takımına eşitliği getirdi.ilk yarının sonlarında ise top adeta bir o kalede bir bu kaledeydi.Ancak son vuruşlardaki beceriksizlik gole engel oldu.İkinci yarının hemen başında G.Kore'nin öne geçmesiyle Nijerya daha çok hücuma çıkmaya başladı.Ard arda net pozisyonları değerlendiremeyen Super Eagles 67.dakikada penaltıdan eşitliği sağladı.Maç boyunca saç baş yolduran Nijerya forvetleri galibiyeti takımlarına getiremediler.Yakubu'nun ve son dakikada Martins'in kaçırdığı akıl almaz goller Nijerya'yı galibiyetten etti adeta.İzleyenleri pozisyona ve futbola doyuran mücadele berabere bitince diğer maçta Yunanistan'ın mağlup olmasıyla Güney Kore grubu ikinci sırada bitirerek ikinci tura yükseldi.İkinci turda A Grubu'nun birincisi Uruguay ile karşılaşacak olan Güney Kore'nin en büyük sıkıntıyı Uruguay forvetlerinden çekmesini bekliyorum.Ancak takımın pes etmeyen yapısı ve 2002'de yaptıklarıyla süprizlere açık bir takım olması kesin bir favori göstermemize engel oluyor.Burun farkıyla Uruguay favori olsa da çekişmeli bir ikinci tur mücadelesi bizleri bekliyor.

22 Haziran 2010 Salı

Dünya Kupası 12.Gün Bölüm 1


Uruguay-Meksika

Gruptan çıkmaları için bir puan almaları yeterli olacak iki takımın maçından beklenen iki takımında gol yememek üzere kurulu oyun anlayışı içersinde olup 90 dakikayı 0-0 gibi kısır bir skorla bitirmek istemeleridir.Ancak Meksika'nın beraberlik halinde grup ikincisi olacak olması onların agresif oynamasını sağlamış olmalı ki Uruguay da buna karşılık verince özellikle ilk yarısında bol pozisyonlu bir mücadele izledik.İlk dakikalarda Meksika'nın hücumda zorlanmasına rağmen Guardado'nun müthiş şutu Uruguay halkının yüreğini ağzına getirdi.Suarez'in golünden sonra Uruguay savunmaya çekilmeyi tercih etmedi ve bunun sonucunda farkı ikiye çıkarabilecekleri pozisyonlar da yakaladı ancak son vuruşlardaki başarısızlık ikinci gole engel oldu.Meksika ise en azından berabere kalarak ikinci turu garantilemek adına risk alıp hücuma daha çok çıksa da yakaladığı pozisyonları değerlendiremedi ve sahadan puansız ayrıldı.


Güney Afrika - Fransa

Daha önceki maçlarından sadece 1'er puan çıkartabilmiş iki takımın maçındaydık ve iki takım da farklı bir galibiyet ve biraz da mucize arıyordu maç başlarken. Fransa'nın durumu malum zaten, Domenech'in sonu, Anelka yüzünden takımın antrenmanı boykot etmesi, iç çekişmeler had safhadaydı yani. Aranılan "Mucize"nin yakışacağı takım da bu değildi zaten. Etkisiz bir Ribery de bu karışıma eklenince çanların kimin için çaldığı ortadaydı tabii. 20. dakikada bunun üstüne Lloris'in hatalı çıkışı ve gol geldi, 25'te Gourcuff - bana göre haksız bir nedenden atıldı ve 37'de bir gol daha geldi, ilk yarı faciaydı tamamen. Öte yandan Meksika da yeniliyordu ve Afrika o "mucize"ye yaklaşmıştı cidden. Afrika'yı bu mucizeden çeviren ve Fransa'yı fark yemekten kurtaran ise ikinci golden sonra kaleci Lloris'in kendine gelmesi oldu, ilk devrenin sonundan başlayarak Mphela'nın muhteşem şutlarını çıkardı.Malouda'nın golü Afrika'nın umutlarını tamamen söndürmüş olsa da ev sahipleri taraftarlarına mutlu bir şekilde veda ettiler.

Uruguay'ın Meksika'yı 1-0 yenmesi ve G. Afrika - Fransa maçının 2-1 bitmesinin ardından, Uruguay grup birincisi, Meksika da ikincisi olarak ikinci tura yükseldiler. Güney Afrika üçüncü olurken, Fransa 2002'den sonra bir kez daha grubu sonuncu olarak tamamlamış oldu.

Çağlar Birinci - Semih Kaya, Murat Akça, Erhan Şentürk, Fırat Kocaoğlu


Galatasaray'ın yaptığı bu transfer alt yapıdan çıkan cevherleri ne kadar kötü kullandığını kanıtlayan bir transferdir. Bu çocukların verilmesine lafım yok ama bu çocukların bu kadar potansiyelli oyuncuları böyle harcayıp takımdan gönderilmesine karşıyım. Bu Semih Kaya 2 yıl önce Arsenal'in transfer etmek istediği Semih Kaya değil mi veya Murat Akça Galatasaray'ın gelecekteki stoperi ilan edilen Murat Akça değil mi... Semih'in şu yaşına kadar yaşadıklarını yazsak roman olur. Galatasaray'a gelişi ayrı bir hikaye, ondan sonra tam A takıma çıkacağı maçtan önce yaşadığı diz sakatlığı ve bunların üstüne bide maçta yüzüne yediği tekme. Semih Kaya 19 yaşında hala geri dönebilmek için büyük bir şansı var ve umarım bunu başarır. Erhan Şentürk ise önce Diyarbakırspor'un Bank Asya'dan Turkcell Super Lig'e çıktığı seneki performansıyla ilgimi çekmişti. Başarı yakaladığı takıma bir daha kiralamasını da doğru bulmuştum fakat ortalama üstü geçirdiği bir sezon sonrası tekrar kiralamak yerine bonservisiyle birlikte verilmesini yanlış buluyorum. Bu transferde kazanan belki Denizlispor ve Galatasaray A takımı olacaktır ama Galatasaray altyapısı çok şey kaybetmiştir bunlardan en önemlisi de altyapı oyuncularının A takımda birer futbolcu olacaklarına duyduğu inançtır.




Gelelim Çağlar Birinci'ye... Çağlar Türkiye'deki her takımda oynayabilecek en azından rotasyona girebilecek kalitede sol bektir. Onun gelişi bence Galatasaray'a 2 yönden katkı sağlayacaktır. 1. si Hakan Balta stopere çekildiğinde gerçek mevkiisi sol bek olan bir oyuncuya sahip olacak Galatasaray. 2.si ise Çağlar'ın varlığı Hakan Balta'nın da performansını geliştirecektir (Volkan Yaman'ın olduğu sezonla geçen sezon arasındaki Hakan Balta'nın farkı).

NBA Draft 2010



Draftın en büyük potansiyelleri olarak gördüğüm oyuncuları tanıttıktan sonra Lottery picklerle ilgili de tahmin yapmak istedim. Seçimlerin şöyle gelişeceği kanaatindeyim.
No. 7 Al Farouq Aminu
No. 8 Gordon Hayward
No. 9 Luke Babbit
No. 10 Ed Davis
No. 11 Patrick Patterson
No. 12 Ekpe Udoh
No. 13 Xavier Henry
No. 14 Cole Aldrich

No. 6 Greg Monroe



Golden State - eğer Cousins kalmazsa - 6. sıradan Greg Monroe'yu alacaktır. Zaten öyle bir takımımız var ki guard almadığımız sürece ne alırsak uyuyor, o yüzden Al-Farouq Aminu da düşünülebilir. Monroe, alışılmamış tarzda bir uzun. İnanılmaz bir saha görüşüne ve pas yeteneğine sahip ve bu yönlerden Chris Webber'a benzetilebilir. NCAA'de yakaladığı 3.8 asist ortalaması da bunu kanıtlar nitelikte. İnanılmaz saha görüşünün yanında post oyunu da gelişmiş ve solak olmasının da avantajıyla kendi şutunu yaratabiliyor. İstikrarlı sayılabilecek bir orta mesafe şutu var ve bu onun savunulmasını zorlaştıran etkenlerden. Monroe sahip olduğu özelliklerle çok farklı bir oyuncu ve gittiği takıma renk katacaktır.

İşin savunma kısmında eksiklikleri var. NBA pivotlarına karşı güçsüz kalacaktır ve bu da savunmada sorun yaşamasına neden olabilir. Oyunun istikrarsızlığı ve zaman zaman beklenen katkıyı verememesi de kapatabileceği eksiklerinden. Atletizminin de sınırlı olması onun potansiyeli konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Monroe, draftın en farklı oyuncularından ve eğer doğru takıma giderse çok büyük katkı yapacağını düşünüyorum. Golden State'in şutör bolluğu olan takımında kaydadeğer bir asist ortalaması yakalayacağını düşünüyorum.





No. 5 Demarcus Cousins



Gönül ister ki, 5. sırada Sacramento onu atlasın ve o da tuttuğum takım olan Golden State'in kucağına düşsün. Sacramento elinde olan 5. sıra için iki büyük aday var, Monroe ve Cousins ve muhtemelen bu ikili 5 ve 6. sıralardan seçilecekler ancak, Cousins'ı 5. sıra için çok az bir farkla da olsa önde görüyorum. 6-11'lik boyuyla NBA'de pivot oynayabilecek bir fiziğe sahip. Kalınlığı ve gücü, onun NBA pivotlarına karşı sorun yaşamayacağını gösteriyor. Bu fizikle beraber sahip olduğu ayak fundementalı ve pota altında bitirme kabiliyeti birleşince inanılmaz bir hücum silahına dönüşüyor Cousins. Fiziğinden beklenmeyecek kadar çabuk olması da bir diğer avantajı, aynı zamanda yine fiziğine kıyasla iyi bir atlet olduğunu da söyleyebiliriz. Workoutlardaysa bugüne kadar hiç görmediğimiz bir özelliğini, şut yeteneklerini gösterdi bize Cousins. Aşağıdaki Favors'la beraber çıktıkları workoutın kısa bir bölümü mevcut ve tüm workoutta şut performansının izleyeceğiniz bölüme yakın olduğu söyleniyor. Yine fiziğinin de yardımıyla çok iyi bir ribauntçu olduğunu söyleyebiliriz.

En büyük sorunu ise iş ahlakı. Saha içinde kontrolden çıkabilen bir yapısı var. Kolejdeki tek senesini ceza almadan kapatmış da olsa taraftara yumruk atmış bir oyuncu. Çalışmayı pek sevmediği konuşuluyor ve vücudundaki yağ oranı da onu seçmeyi düşünen takımlar için büyük soru işareti. Oyunuyla ilgili sorunlarına gelince de, savunma potansiyeli olsa da, oyun bilgisi ve basketbol zekası bakımından sorunları olduğu söyleniyor ve bu sorunlar da onun savunmasını büyük ölçüde etkileyecektir. Bir hücum tehdidi olarak etkili olmasına rağmen, ikili sıkıştırmalarda zaman zaman boş adamı bulmakta zorlanıyor fakat bu da geliştirebileceği bir konu.

Cousins, potansiyel olarak Wall'dan daha yüksek diyebileceğimiz belki de tek oyuncu ve eğer saha dışı sorunları olmasaydı kolejde daha iyi bir yıl geçireceğini ve bunun sonucunda da ilk 3ten seçileceğini düşünüyorum. Bu noktada onu seçen takım bir risk almış olacak fakat bence Cousins 5. sıradan alınması gereken bir risk.





No. 4 Wesley Johnson



Minnesota 'nın 4 numara seçimi, şimdiden belirli diyebiliriz.. Her ne kadar uyumlulukarı soru işareti olsa da Al Jefferson ve Kevin Love gibi iki genç uzunun üstüne bir uzun daha seçmeyeceklerinden, draftın en hazır isimlerinden Wesley Johnson'a yöneldiler. Johnson sıklıkla Shawn Marion'la karşılaştırılmakta, tabi ki onun gibi yamuk bir şut stiline sahip değil, en büyük silahlarından biri de istikrarlı kullandığı üçlükleri. Atletizmi de üst seviyede, hem çabuk hem de atletik olması onu çok iyi de bir savunmacı yapıyor. Birden fazla pozisyonu savunabilmesi de Marion'la benzer özellikleri arasında. Hücumda hiç bencil değil, sayılarını birebir zorlamalardan çok set içinde perdeden çıkıp üçlük atarak ve ya yaptığı ribauntlarla buluyor. Elit sayılamasa bile pozisyonuna göre iyi bir saha görüşüne sahip.

Eksilerine gelince, öncelikle okul değiştirdiği için 2. senesini oturarak geçirdi ve 3. senesini bitirmiş bir oyuncu. 23 yaşında olması, oyununu ne kadar geliştirebileceği konusunda soru işaretleri yaratmakta. İyi atletizmine rağmen kendi şutunu yaratmakta boş şutları sokmakta olduğu kadar başarılı değil ve bu yüzden de patlayılıcığı yok. Bir diğer eksiği de oyun içinde zaman zaman sinmesi ve savunmacısı kuvvetli olduğunda potaya gitmekten vazgeçmesi, NCAA'de maç başına 4 serbest atıştan az kullanması da bunu kanıtlıyor.

Eksilerine rağmen hemen katkı verebilecek, şampiyonluğa oynayan takımda üst düzey bir rol oyuncusu olabilecek bir oyuncu Johnson. 3 numarada açığı olan Timberowolves, onu pas geçmeyecektir fikrimce.




21 Haziran 2010 Pazartesi

Dünya Kupası 11.Gün



Portekiz-Kuzey Kore

1966 Dünya Kupası çeyrek final maçında ilk kez kupaya katılan Portekiz ve Kuzey Kore takımları karşı karşıya gelmişti.İlk 25 dakikada 3 gol bulan Kuzey Kore maçı kazandı derken sahneye Eusebio çıkmış ve portekizin efsane golcüsü ikisi penaltıdan olmak üzere 4 gol atmıştı.Maçı 5-3 kazanan Portekiz turnuvada 3. olmuş ve katıldığı ilk Dünya Kupası'nda müthiş bir başarı elde etmişti.
Ancak o yıl çeyrek final oynayan iki takımdan Kore daha sonra futbolda adından hiç bahsettiremedi ta ki 2010 Dünya Kupası'na katılıp ölüm grubuna düşene kadar.Portekiz ise özellikle son yıllarda başarılı bir grafik çizdi ve futbolda söz sahibi ülkelerden biri konumuna geldi.İşte bu iki takım gruptaki ikinci maçlarında karşı karşıya geldiler.İlk yarıda sönük bir Portekiz ve sahada gezinen Ronaldo'nun da etkisiyle Kore etkili ataklar geliştirdi.Ancak 29. dakikada Meireles'in golüyle kontorlü eline alan Portekiz ikinci yarıda bize tek kale bir maç izletti.Halı saha maçı tadında geçen ikinci yarıda 10 dakikalık iki periyotta 3'er gol bularak maçı 7-0 kazanan Portekiz'e tur için son maçta bir puan yetecek.Kaldı ki averaj avantajıyla Portekiz yenilse bile gruptan çıkma konusunda büyük bir şansa sahip.Portekiz cephesinde Ronaldo ikinci yarıda oynadığı futbolla beğeni toplarken orta sahadaki Tiago ve Meireles ikilisi galibiyette kilit rolü oynadılar.Kore ise dağınık görüntüsünde kurtulamamasına rağmen özellikle ilk yarıda pozisyonlar buldu.Portekiz bu galibiyetle aynı zamanda Dünya Kupaları'ndaki en farklı galibiyetini elde etti.Daha önce 2006'da Polonya'yı 4-0 yenmişlerdi.Grubun diğer maçlarında büyük süprizler olmassa Brezilya ve Portekiz ikinci turda diyebiliriz.Ancak burda önemli nokta diğer grubun birincisinin İspanya olup olmayacağı.Zira çapraz eşleşmeden ilk turda gelecek İspanya iki takımında istemeyeceği bir rakip olur.



Şili-İsviçre

Günün ikinci maçınaysa hakem damgasını vurdu. Behrami'nin hatalı kırmısızı dışında bir çok pozisyonda saçma kararlar veren hakem, adeta maçı sabote etti diyebiliriz. İsviçre'nin oyununu hiç sevmem, ancak işin savunma kısmını 2004 Yunanistan takımından bile daha iyi yapıyorlar bence. Ne zaman Şili oyuncuları atağa çıksa, karşılarında kusursuza yakın bir kademe anlayışı olan İsviçre savunmasını buldular. Behrami atıldıktan daha da kapanan İsviçre, 75. dakikaya kadar dayanmayı başardı ancak eski Liverpool'lu Mark Gonzalez'in golüyle maçı kaybettiler. Bu golle de 559 dakikalık gol yememe rekorları bitmiş oldu. Önceki rekorun 550 dakikayla İtalya'da olduğunu da hatırlatalım. Şili, özellikle Behrami'nin atılmasından sonra etkili ataklar geliştirmeye başaldı fakat son vuruşlarda başarılı olamadılar. Yıldız adaylarından Alexis Sanchez aktif olmasına rağmen iyi bir futbol sergileyemedi. İsviçredeyse Gökhan İnler, Frei'ın çıkmasıyla ikinci maçta da kaptanlık pazubandını koluna geçirmiş oldu. İlk iki maçını kazanmasına rağmen, Şili hala gruptan çıkmayı garantilemiş değil, İsviçre - Honduras maçının skoruna göre İspanya'dan puan almak zorunda kalabilir gruptan çıkmak için.




İspanya-Honduras

Elemelerin en başarılı takımı İspanya 10 maçın tamamını kazanıp bir rekora imza atarak kupaya gelmişti.İlk maçta oyun kimliklerini kaybetmemiş gözükseler de İsviçre'ye yenilmekten kurtulamadılar.İkinci maçta ise karşılarında 1970 ve 1982'den sonra Dünya Kupası'na 3. kez katılma başarısı gösteren,tarihte ilk ve tek futbol savaşına neden olan (1970'de El Salvador ile yaşanan gergin maçlardan sonra 100 saat süren bir savaş) grubun en zayıf takımı Honduras vardı.Maça Busquets-Xavi-Alonso üçlüsünden oluşan fazla defansif gözüken bir orta sahayla başlamasına rağmen İspanya istediği pozisyonları maç boyunca buldu.Müthiş bir golle perdeyi açan Villa şansının yardımıyla takımının ikinc golünü de atarak galibiyetin mimarı oldu.62.dakikada bir de penaltı kaçıran Villa bir çok pozisyonu da değerlendiremedi.Honduras'ın dengeli gözüken ve çok kapanmayan oyun anlayışı takdire değerdi.Maç boyunca İspanya adına yaptığı bindirmeler ile etkili olan Ramos yakaladığı pozisyonları harcamasına rağmen öne çıkan isimlerden biri olmayı başardı.İspanya'nın ikinci golü bulana kadar üzerindeki baskıyı atamadığını gördük çünkü elde edilecek averaj ikinci tur için büyük önem taşıyor.Son maçlarda Şili bir süprize imza atmassa İspanya ikinci tura çıkmayı başaracak ancak önemli olan kaçıncı sırada oldukları.Karşı taraftan gelecek takımın büyük ihtimalle Brezilya olduğu düşünülürse İspanya'nın grup birinciliği için müthiş bir mücadele vereceği aşikar.

No. 3 Derrick Favors


New Jersey'nin, 3. sıradan Derrick Favors'ı seçmesi kuvvetle muhtemel. Bu sıra için düşünülebilecek bir diğer isim Cousins ise iş ahlakı yüzünden kendine daha aşağılardan yer bulacak gibi görünüyor. Aynı zamanda pivot mevkiinde Lopez bulunan New Jersey, yine pivot olan Cousins yerine savunmada ve hücumda onu daha iyi tamamlayabilecek Power Forward Favors'ı tercih edecektir. Draft'ın en genç oyuncularından Favors, yalnızca 18 yaşında. Fiziğine oranla üstün bir atletizmi var (merak edenler videoyu inceleyebilir.). Biraz daha güçlenerek NBA'e tam anlamıyla hazır olacağını düşünüyorum. Aynı zamanda el hassasiyeti de üst düzeyde, bu da kendini geliştirmesini mümkün kılıyor. Tam bir ribaunt canavarı olan Favors, kolejde 27 dakikada 8.4 ribaund ortalaması tutturdu. El hassasiyeti ve atletizmi birleşince NBA'de de çok iyi bir ribaundcu olacağını söylemek yanlış olmaz. Oyunun savunma alanında çok iyi bir oyuncu olacağı belli olan Favors'ın NBA'deki başarısını hücumunu ne kadar geliştirebileceği belirleyecek.

Eksikleriyse bir hayli fazla Favors'ın. Hücumu çok ham, henüz ofansif olarak bir tehdit haline gelebilmiş değil, sayılarını genel olarak hücum ribauntlarından buluyor, ancak el hassasiyeti, pota altında bitirişlerini geliştirebileceğini gösteriyor. Post oyunu da gelişmemiş olduğundan hücumda son derece kısıtlı. Serbest atışlarını kolejde geliştirmiş de olsa şutu konusunda da sıkıntıları var. Orta mesafeden zaman zaman isabet bulabilse de henüz bir opsiyon haline getirebilmiş değil. İkili sıkıştırmalarda boş adamı bulma konusunda da sıkıntıları var fakat hücumunu geliştirmedikçe NBA seviyesinde ikili sıkıştırmalara maruz kalacağını düşünmüyorum.

Favors, hücumunu geliştirebildiği ölçüde NBA'de etkili olabilecek bir oyuncu. Henüz çok genç ve scoutlar potansiyel olarak Evan Turner'dan daha üst seviyede olduğunu düşünüyorlar.


No. 2 Evan Turner



Sixers'ın ikinci sıra seçiminde iki büyük aday var fakat Evan Turner, Derrick Favors'a oranla bir adım daha önde gibi gözüküyor. Brandon Roy'a benzeyen fiziği ve stiliyle öne çıkan Turner, kolejde 3 yıl oynadıktan sonra NBA Draft'ına girme kararı aldı ve bu sebeple diğer oyunculardan 2 yaş daha büyük(21 yaşında). Draft'ın en hazır oyuncusu olarak gösterilen Turner muhtemelen Yılın Çaylağı ödülünün de en büyük adaylarından olacak. Roy gibi hem şutör guard hem de kısa forvet oynayabilen Turner, dribling yeteneği ve saha görüşü sayesinde zaman zaman oyun kurucu olarak bile görev yapabilir. Savunmada da 1-2-3 numaraları savunabilmesiyle öne çıkmakta ve yine Wall gibi savunmasıyla da dikkat çekiyor. Hücumda en büyük silahı olarak penetreleri gösterilmekte. Gelişmiş bir orta mesafe oyununa sahip ve yine orta mesafeden attığı şutlarda iyi bir yüzdeyle oynamakta. Basketbol zekası ve saha görüşü yüksek olduğundan, zaman zaman forvet oynarken bile oyun kuruculuk görevini yapabilecek yetenekte.

Turner'ın en büyük eksikliğiyse patlayıcılığı olarak gösterilmekte. NCAA'de maç sonlarında zaman zaman zorlanması da onun süperstar potansiyeline sahip olmadığını düşündürüyor ( Roy'un da takımın tek yıldızı olarak şampiyonluk yaşayacak seviyede olmadığının söylenmesi gibi ). Bunun dışında, 4.4 olan top kaybı ortalaması da soru işaretleri yaratmakta ancak NBA'de topu kolejde olduğu kadar elinde tutmayacağı için gözardı edilebilir ve yüksek oyun zekası sayesinde bu açığını da zamanla kapatacaktır. Yine kolejde sayılarının büyük çoğunluğunu drivelarla ve orta mesafe şutlarıyla bulduğundan, 3 sayılık atışlardaki başarısı ve istikrarı da soru işareti fakat tabi ki bu yolda büyük yol katedecektir zamanla. Aynı zamanda aynen Roy gibi atletizmi iyi olmasına rağmen o da elit bir atlet değil, atletizmi için ortalamanın üstü diyebiliriz. Elit atletizme sahip olmaması da patlayıcılığı konusunda soru işareti yaratan bir diğer etken.

Her ne kadar eksikleri olsa da, Turner draftın en hazır oyuncusu ve eğer takas yapmazsa Sixers'ın Holiday Turner ve Iguodala'dan oluşan arka alanı gayet iyi bir performans verecektir önümüzdeki sezonda.