Ülkemizde yaygınlığı oldukça az olsa da, başta ev sahibi Yeni Zelanda olmak üzere birçok ülkenin onunla yatıp kalktığı Ragbi Dünya Kupası, yarın oynanacak final maçıyla altı haftalık serüveninin sonuna geliyor.
Ragbi sporunun Yeni Zelanda'daki önemini anlamak için geçmişe dönmek gerekiyor. Ülkeye 1860'ların sonunda İngilizler tarafından getirilen spor, zamanla yerli Maori halkının boyunduruğu altında bulundukları Britlere karşı kendilerini göstermek için benimsedikleri bir spor haline geliyor. Britanya'da oynanan forvet ağırlıklı, fiziksel gücün daha ön planda olduğu oyuna karşılık hızlı ve çevik bek oyuncularını oldukça aktif bir şekilde kullanan Yeni Zelanda'lılar, sporun günümüzdeki haline evrilmesinde en önemli nedenlerden biri.
Final maçının oynanacağı Auckland'daki Eden Park stadyumunda 1994'ten beri hiç maç kaybetmeyen All Blacks, grup maçlarında 37-17 gibi farklı bir skorla mağlup ettikleri Fransa karşısında maça favori olarak çıkıyor. Ancak Maviler, yedincisi düzenlenen Dünya Kupası'nda altıncı kez mücadele edecekleri Yeni Zelanda'ya oldukça büyük hayal kırıklılıkları yaşatmış durumda.
1987'de düzenlenen ilk Dünya Kupası'nın finalinde, aynı sahada, aynı rakibe karşı kupayı kaldıran Yeni Zelanda'nın, yıllar boyu dünyanın en iyi üç takımından biri olduğu halde, bırakın bir kez daha şampiyonluğa ulaşmayı, sadece bir kez daha final yüzü görebilmesinde Fransa'nın onlara olduğu köstek büyük bir yer tutuyor. 1995 yılında Güney Afrika'ya kaybettikleri ve Nelson Mandela'nın, belki de apartheid rejiminin en güçlü olduğu alanlardan biri olan ragbide, kupayı Springboks kaptanı François Pienaar'a teslim ettiği o ünlü finalden dört yıl sonra, bir kez daha şampiyonluk ararken, Twickenham'da yarı finalde Fransa engelini geçemiyordu All Blacks. 2007'de, bu sefer çeyrek finalde iki ekip bir kez daha karşı karşıya geliyor, hakemin es geçtiği bir ileri pas sonucu olsa da, Maviler Siyahlar'ı iki farkla mağlup etmeyi başarıyordu. Yeni Zelandalı oyuncular ise, eğer geçmişi yad etmek istiyorlarsa, 2003 bronz finaline ve bu sene grupta ortaya koydukları üstün performansa bakacak ve tarihin yine o şekilde tekerrür etmesini umacaklar.
Yarın saat 11:00'de, Yeni Zelanda'nın hakasıyla, muhtemelen de sonundaki boğaz kesme hareketiyle tartışmalara yol açan Kapa o Pango dansıyla başlayacak olan ve Güney Afrikalı Craig Joubert'in yöneteceği final maçında, oyunun hem forvet, hem de bek yönünde başarılı olacak takım şampiyonluğa bir adım daha yakın olacak. Ma'a Nonu, Richard Kahui, Corey Jane, ve Israel Dagg gibi isimlerin bulunduğu siyah beklerin oyun kurucusu Piri Weepu, 10 numarası ise genç Aaron Cruden olacak. Carter ve Slade'in sakatlıklarının ardından penaltı vuruşlarını kullanma görevini de üstlenen Piri Weepu'nun omuzlarında büyük bir yük olacağını söylemek yanlış olmaz. Mavi beklerde de Dimitri Yachvili, Vincent Clerce ve try yapamadıkları yarı final maçında penaltılarıyla takımına galibiyeti getiren Morgan Parra fark yaratmaya çalışacak oyuncuların başında gelecek.
Maçtaki asıl belirleyici faktörün ise scrum'daki üstünlük olmasını bekleniyor. Jerome Kaino, Richie McCaw ve Keven Mealamu'yu içinde barındıran siyah forvetlerle kenetlenecek olan scrum'ın mavi tarafında ise Thierry Dusautoir, Imanuel Harinordoquy, Nicolas Mas ve Julienne Bonnaire gibi isimler bulunuyor.
Sonuç ne olursa olsun, bizi çok güzel bir final maçı bekliyor yarın. Fransa, üçüncü kez çıktığı Dünya Kupası finalinden galip dönüp Webb Ellis kupasına uzanabilecek mi, yoksa Yeni Zelanda 24 yıllık kupa hasretine son mu verecek? Bunu muhteşem bir ragbi sabahının ardından, yarın hep beraber göreceğiz.