




Bu yazıyı yazmadan mümkün olduğunca transferlerin, en azından yerli transferinin belli olmasını istiyordum aslında. Ama Çağlar Birinci işinin uzaması, Mustafa Pektemek ve Avusturyalılar konusunda belirsizliklerin olması, ayrıca diğer gündem maddelerinin de yavaş yavaş birikmesinden dolayı artık bu yazının zamanı geldi diye düşünüyorum. Bu yazıda Galatasaray'ın şu anki kadrosunu oynamak istediği futbol ve düzen açısından değerlendirip eksik noktalara değineceğiz.

Galatasaray Spor Kulübü ve “Herkes İçin Sağlık” sloganıyla kaliteli sağlık hizmetlerini tüm Türkiye’ye ulaştıran Medical Park Hastaneler Grubu’nun 2010-2011 sezonu itibariyle başlatacağı büyük işbirliği 28 Mayıs 2010 tarihinde Swiss Otel’de düzenlenecek imza töreni ile hayata geçecek.
Galatasaray Kulübü Başkanı Adnan Polat, Başkan Yardımcısı Yiğit Şardan ve Medical Park Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Usta’nın katılımıyla düzenlenecek törende sizleri de aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız.
Medya mensuplarının bilgisine sunulur.
Umarım Galatasaray için hayırlı olur, gelecek sezon sağlam ve alternatifli bir kadroya ihtiyacımız olacak hedeflerin büyüklüğü ve çokluğu düşünüldüğünde. Bu açıdan en azından imaj açısından olumlu bir hamle olduğunu düşünüyorum etkilerini göreceğiz. Fotoğraftaki adam ve Galatasaray'daki geleceği hakkındaki yorumlarımız da birkaç güne gelir heralde bu arada..













Maça hızlı başlayan Suns, devamını getiremedi ve maç üçüncü çeyrekte koptu. Zaten Suns koçu Alvin Gentry son çeyrekte Nash'i oyuna bile almadı. Yalnız maçı Suns kötü oynadığı için kaybetti dersek, onlara haksızlık etmiş oluruz zira felaket şut atan Frye ve Dudley dışında kötü oynayan yoktu diyebiliriz. Sezon içinde bol dakika alan Suns yedekleri, serinin kaderini çizecek gibi görünüyor. İlk Maçta çok kötü oynayan Frye (7'de 1 üçlük, 3 sayı) bence ikinci maçta performansını yükseltecektir. Frye'ın atacağı sayıların yanında, Gasol - Bynum ikilisi aynı anda sahada olduğunda birini dışarı çıkmak zorunda bırakabilir. Bu sebeple Lakers savunmasını açmak açısından çok önemli. Bence Lakers'ın her oyun kurucusundan daha iyi olan Goran (Phil Jackson telaffuzuna göre Dracig) Dragic'e gelirsek, sahada olduğu anlarda çok iyi performans veriyor ve daha önemlisi, takım organizasyonunun aksamasını engelliyor. Bu da yaşlanan Nash'in daha çok kenarda oturarak dinlenmesini sağlıyor. Bu oyunu devam ettirmesi Suns açısından çok önemli.

Suns cephesinden son olarak Nash ve Amare ikilisini değerlendirmek lazım. Amare, ilk maçta gerçekten inanılmaz şut attı. Bu performansı devam ettiremese bile en azından belirli bir seviyede tutturması şutların yanı sıra boyalı alan da aktif olması Suns açısından çok önemli. Zaten şut ağırlıklı olan bir takım olan Suns'ın pota altı güçlü olan Lakers'a karşı iç dış dengesini korumasını kolaylaştırır. Steve Nash'i ise gözünün hiç rahatsız etmediği ortada. Guard rotasyonu çok zayıf olan Lakers'a karşı önümüzde maçlarda bu maçtan da iyi oynamasını bekleyebiliriz.
Lakers tarafındaysa herşey mükemmeldi. Şutların girmesinden çok, Kobe'nin alıp atmadığı poziyonlarda organizasyonun iyi olması önemliydi. Gerçekten Lakers cephesinde herkes kendinden bekleneni fazlasıyla yerine getirdi. Onlar adına tek sorun ise, bu kadar harika oynadıkları bu maçı koparmak için ellerine geçen fırsatları değerlendirmedeki beceriksizlikleriydi. Her seferinde, tam Lakers son darbeyi vurup maçı kazanacakken, Suns bir geri dönüş yaptı. Fakat her maç bu kadar iyi oynayamayacaklar ve ellerine gelen fırsatları böyle harcamaya devam ederlerse maçları hatta seriyi bile kaybedebilirler.
İlk maçta Gasol - Odom ikilisinin harika performansının yanında Artest'in olgun ve yüksek yüzdeli oyunu çok önemli bir artıydı Lakers için. Zira ilk iki serinin aksine bu seriyi geçmek için onun da katkı vermesine ihtiyaçları var.

Bir parantez de bu adama açmak lazım. 40 sayıyla inanılmaz oynadı Kobe. Onun bu seviyede oynadığı maçlarda Lakers'ın kaybetmesi imkansız gibi gözüküyor. Ayrıca iki seri arasında hiç antrenman yapamamış olduğu ve yüzde yüz performans veremeyeceği dedikodularına da sert bir cevap verdi süperyıldız. Lakers'ın ilerlemesi için onun sağlık durumu belki de en önemli değişken. Sağlık demişken, Bynum'dan bahsetmemek olmaz tabi. Dizi gittikçe kötüye giden yıldızın dakikaları ve efektifliği gitgide düşmekte. Onun sahada olması Lakers'ın güçlü olduğu pota altında rakiplerini ezmesi için gerekli.
Yazımızı bitirirken, ikinci maçtan bahsedelim biraz. Lakers'ın ikinci maçta da böyle olağanüstü bir şut performansı gösterme ihtimali düşük olduğundan, maçı koparmak için ellerine geçen şansları iyi değerlendiremezlerse hüsrana uğrayabilirler. Suns'da da yedekler (özellikle Frye) ikinci maçta performanslarını yükselteceklerdir. Frye'ın performansını yükseltmesi, Lakers'ın savunmasında sorunlar yaratabilir. Suns yedeklerinin Lakers yedeklerine kağıt üzerinde olan üstünlüklerini sahaya taşımaları, ikinci maçın ilk maça oranla çok daha yakın geçmesine neden olacaktır. Eğer Lakers karşısında daha iyi oynayan bir Suns bulur ve yakalayacağı şansları değerlendiremezse, Arizona'ya 1-1 gitmek zorunda kalabilir.



Birbiriyle taban tabana zıt olan iki takımın tek ortak noltası belki de, ligin en iyi savunma takımlarından olmaları. Boston'a baktığımızda, her oyuncunun - belki Garnett'i ayrı tutabiliriz. - kendinden beklenen performansa yaklaştığını görüyoruz. Gerçekten, özellikle Pierce, Lebron'dan kurtulduktan sonra oyundan ne kadar zevk aldığını herkese gösterir nitelikteydi. Zaten Boston, son çeyrek dışında üstün oynayan takımdı ve farkı önemli seviyelerde tutmayı başardılar. Pierce'la beraber, Ray Allen'ın performansına da değinmemiz gerekir. Allen bu play off'larda Boston kariyerinin en iyi dönemini geçiriyor. Özellikle Orlando maçında 25 sayı 7 ribaunt ve 3 asistlik performansıyla maçta fark yaratan oyuncu oldu. Beklenenlerin altında kalan Garnett ise, şut bakımından iyi bir gün geçirmediği için 8 sayıda kaldı. Celtics'in galibiyetindeki en önemli pay ise, gerek ikili sıkıştırmalarla gerek de birebir savunmada Orlando'nun hücum organizasyonunu bozmalarıydı.

Orlando cephesinde ise, en büyük soru işareti kariyerinin ilk konferans finalini oynayan Vince Carter'ın bu seviyede nasıl bir performans vereceğiydi. Bir yıldız gibi oynayan Carter, Nelson'la beraber takımının en etkili ismiydi ve oyun her sıkıştığında elini taşın altına koydu. Özellikle geri dönüş yaptıkları son çeyrekte çok iyi oynayan ikili, ileriki maçlar için umut verdi. Magic'te beklenen altında kalanlarsa, tabi ki Lewis - Howard ikilisiydi. Toplam 20'de 5 şutla 19 sayıda kalan ikili, mağlubiyetin en büyük sorumlularıydı diyebiliriz. Howard'ın yaptığı 7 top kaybı da, sert Celtics savunmasına karşı ne kadar zorlandığının kanıtı. Sertlik demişken, içine Robert Horry kaçmış Rasheed'den bahsetmemek olmaz herhalde. İki hücumda 24 saniyenin sonunda üçlükleri atan veteran, Howard'ı çok sert savundu ve yer yer oyun kurallarının dışına çıkarak onu oyundan soğutmaya, germeye çalıştı ve başarılı oldu da diyebiliriz. Lewis'in ise şut performansının felaketliği (6'da 0 üçlük), Orlando'nun direnememesinin en büyük nedenlerindendi.

Gelelim seriye gene bakışa. Boston cephesinde işler şimdilik iyi gidiyor. Perkins,ucuz hücum fauller yapmayı kesip sertliğini savunmada kullanabilirse, Boston için sorun kalmaz. Zaten takımın geneli iyi oynuyor, bu formu sürdürmeleri başarı olacaktır. Orlando açısındansa söylenmesi gereken çok şey var. Öncelikle Howard konusuna değinmek lazım. Howard, hücumda çok zorlandı ilk maç. Arkasında sağlam duran Perkins - Rasheed ikilisi iyi savunma yaptıkça da işi zor. Burda onun nerde ve nasıl top aldığı çok önemli, geçen sene Hidayet olduğundan bu konuda sorunları yoktu. Howard kötü de oynasa, takım onu unutmamak zorunda. Tabi o da sinirlerine hakim olmalı. Arkasında boğuşmak zorunda kaldığı Perkins ve rakibi kızdırmayı çok seven Rasheed var. Özellikle Rasheed karşısında bu seride çok önemli bir sınav verecek Howard.İkinci maça mental olarak çok iyi hazırlanacağını ve iyi performans vereceğini düşünüyorum. Yine bu akşamki ikinci maçta Carter kilit rol oynayacak. Oyunun sıkıştığı anlarda vereceği katkı Orlando açısından çok önemli.
Bence serinin en kritik eşleşmesi Nelson - Rondo. Burada hangi guard'ın üstünlük sağlayacağı çok önemli. Nelson, hiçbir zaman top dağıtımı konusunda çok başarılı bir guard olmadı. Fakat Boston gibi yardım savunmasını çok iyi yapan bir takıma karşı Play off'da iyi organize olamazsanız, şansınız kalmaz. Bu yüzden Nelson'ın bu konuda sorumluluk alması çok önemli. Rondo zaten Nelson'a kıyasla üst düzey bir oyuncu ve bunu Cavs serisinde de gösterdi. Eğer bu eşleşmede üstünlüğü sağlayabilirse, bence Celtics saha avantajıyla beraber bir adım önde olur. Tabi olası uzun bir seride veteranlardan oluşan Celtics takımının ilk maçtaki performansını ne derece sürdürebileceği de soru işareti. Celtics'in normal sezonda kendi sahasında kaybettiği maçların çok olmasının Play off için bir ölçü olduğunu düşünmüyorum.
Son bir parantez de hakemlere açalım. İlk maçta sertliğe çok izin verildi. Eğer bu, tüm seri boyunca böyle devam ederse, bu sertliği daha çok seven takım olan Celtics'in lehine olur.





Durgun başlayan maçtaki ilk büyük tehlike 10. dakikada Lampard’ın çataldan dönen şutuydu. Bu dakikadan itibaren Chelsea kontrolü ele aldı ve Anelka ve Drogba’yla önemli pozisyonlar buldu. Portsmouth hızlı çıkmaya çalışsa da 23. Dakikada ilk defa başarılı olabildi. Kevin-Prince Boateng’in volesinde Piquionne topa son anda dokunda ancak kaleci Cech inanılmaz bir refleksle topu çelmeyi başardı. Bu ataktan sonra Portsmouth takımı Boateng Piquionne ve Dindane ile topu rakip sahada tutmaya başladı. 26. Dakikda Kalou Ashley Cole’un inanılmaz pasına ayağı yerine tekmeliğiyle vurunca top üst direkte patladı ve Chelsea bu inanılmaz fırsattan yararlanamadı. 5 dakika sonra bu sefer Terry’nin vurduğu kafa direğe çarptı ve bu Chelsea’nin direkten dönen üçüncü topu oldu. Chelsea ağırlığını hissettirdikçe Portsmouth’un oyunu biraz daha sindi. Gerçekten Wembley’in berbat zemininde bile zaman zaman çok akıcı paslaşan Chelsea aradaki kalite farkını hissettirdi. Boateng’in sert hareketi nedeniyle sakatlanan Ballack’ın yerini Belletti’ye bırakması, Chelsea’nin üstünlüğünü bir nebze azaltsa da bu pozisyondan doğan frikikte, Drogba’nın müthiş vuruşu önce kaleci David James’e sonra üst direğe çarptı ve çizgi üzerinde sektikten sonra uzaklaştırılabildi. İlk yarının son dakikalarında, yine Drogba’nın James ile karşı karşıyayken vurduğu top direkten dönünce ilk yarı sonucu şu şekilde oldu : Chelsea : 0 Portsmouth Direkleri : 5
İlk yarıda şans ve direkler Pompey’in o kadar yanındaydı ki, direkten dönen beşinci toptan sonra Drogba sinirden kale direğini yumruklayacak hale geldi. Direkten dönen topların dışında ilk yarı her şey Chelsea lehineydi ancak ilk yarının son dakikalarında oyundan çıkmak zorunda kalan Ballack’ın yokluğunun ne kadar önemli olduğu ikinci yarının hemen başında anlaşıldı. Portsmouth, ikinci yarıya savunmayı daha önde kurup baskılı başlamaya çalıştı ve başarılı da oldu. Özellikle ikili mücadelelerdeki üstünlüğüyle oyunu rakip sahaya yıkan Pompey, 55. Dakikada Finan’ın pasında sağ kanattan ceza sahasına giren Dindane’ın Belletti tarafından düşürülmesiyle penaltı kazandı. İlk yarıda direkten dönen toplar ve bu penaltıyla, maç tam bir peri masalına benzemeye başlamıştı, ta ki Boateng penaltıyı çok kötü bir vuruşla Cech’in ayaklarına nişanlayana kadar.
Bu pozisyonla uyanan Chelsea, hemen iki dakika sonra Drogba’nın yine direğe çarpan, ama bu sefer kale içine giren serbest vuruşuyla öne geçti. Golden sonra yıkılan Portsmouth’lu oyuncular, tecrübeli Chelsea karşısında varlık gösteremediler öyle ki, maç üç gün daha oynansa gol atamayacak gibi görünüyorlardı. Golden sonraki tek pozisyonu Terry tarafından önlenen Portsmouth’a, Kanu’nun girmesi de bir fayda sağlayamadı. Maç bitmeden hemen önce Lampard, yoktan var ettiği penaltıyı auta atınca, maç 1-0 sona erdi. Kaçan bu penaltıyla beraber, FA Cup tarihinde iki ilk gerçekleşti, ilk defa bir finalde penaltı kaleci müdahalesi olmadan direk dışarı vuruldu ve ilk defa bir finalde iki adet penaltı kaçırıldı.

İki taraf için de çok önemli olan bu maçı, daha iyi oynayan Chelsea kazandı ve tarihinde ilk kez duble yapmayı başardı. Ancak direkten dönen toplarla, kaçan penaltılarla ve finalistlerden birinin ligden düşen, iflas etmiş bir takım olmasıyla bu final kupa tarihinin en ilginç finalleri arasında yerini aldı.