18 Mayıs 2010 Salı

Dün, Bugün ve Yarın #1: Dün




Evet bugünle birlikte transfer sezonunu açtık. Galatasaray Serdar Özkan ve Mehmet Batdal transferlerini resmen duyurdu bugün. Ama bugünkü yazımızın konusu bu değil, bugün bu hafta içinde tamamlamayı umduğum bir yazı dizisi başlatıyorum. Galatasaray'ın bu sezonunu, şu anki durumunu ve gelecekte ne yapması gerektiğini tartışacağız bu yazılarda. Blogun diğer Galatasaraylı yazarlarıyla da fikir alışverişinde bulunarak kendimizce durum değerlendirmesi yapmaya çalışacağız.

Öncelikle geçen sezonu, yani dünü değerlendirerek başlıyoruz. Sezonu erken açan Galatasaray verimli bir kamp geçirdi Antalya'da. Genç oyuncuların ön plana çıktığı bu kamptan akılda kalan isimler Emre Çolak ve Serdar Eylik'ti ama Emre kimilerine göre şaşırtıcı bir kararla A takıma alınmamıştı. Hepimiz sabır yeminleri ettik, bu seneyi feda etmeyi göze aldık. Tobol maçlarından sonraki futbol da umut vericiydi. Ligin açılmasıyla birlikte yıldız transferlerimizle heyecanlı ve umutluyduk. Rijkaard'a herkesin güveni tamdı ve kazandıracaklarını merakla bekliyorduk. İlk haftalardaki pas yüzdesi, topla oynama yüzdesi ve bol gollü galibiyetler takımın eksikliklerinin üzerini kapadı. Bizim de gözümüzü boyayarak takıma gereksiz bir hava pompaladı. Burada Elano'nun gelişiyle takımdaki taşların oynamasına da değinmek lazım. Arda sene başından beri yaratılan büyük kaptan, 10 numara, haginin veliahtı etiketleriyle playmaker oynarken birden eski mevkisi sol açığa kaydı. Bu durumun Arda'yı etkilemesi kaçınılmazdı. Kaptanın kafası rahat değilken geminin tam gaz yol alması da beklenemezdi zaten. Art arda geldi puan kayıpları ve Kadıköy'de verdiğimiz Baros ve Keita kayıplarıyla takım sisteminden taviz vermek zorunda kalacaktı. Defansif ortasaha oyuncularının daha çok görev aldığı bu yapıda takım iyi oynar gözüktü birkaç maç. Kewell'ın üst düzey skorer performansının etkisi büyüktü bu sonuçlarda. Ama takımın iyi gitmediği, özellikle Baros'un sistemde alternatifsiz olduğu net bir şekilde görülmekteydi.

Bu yüzden devre arasında transfer çabasına girdik. Önce defansa sene başında isteyip alamadığımız Neill'ı aldık. Sonrasında Baros'un sakatlığında forvet mevkiini doldurmak için Jo'yu kiraladık. Ve son olarak da Rijkaard'ın özel isteğiyle Gio Galatasaray kadrosuna katıldı 6 aylığına. Volkanın kocası Nonda'mızla yolları ayırmak zorunda kaldık. Bu transferlerle artık Galatasaray kadrosu dream team niteliği kazanmış gibi gözüküyordu. Ama Baros'un sakatlığının uzaması, üstüne Kewell'ın sakatlanması, Gio'nun maç eksiği ve Jo'nun sakatlığı ve gece alemleri derken takımda ayakta kalan tek isim Keita'ydı resmen bu periyotta. Yine de rakiplerin de kötü performansıyla fena gitmiyorduk ve sakatların iyileşmesiyle sene başında pek de ihtimal vermediğimiz şampiyonluk umutlarınu canlandırdık. Bu dönemeçte oynanan Kasımpaşa maçında Galatasaray Türkiye liglerinin çok üstünde bir futbol oynayarak yerli Barcelona'yı paspas gibi eziyordu ve hodri meydan diyordu rakiplerine. Ama işler istediğimiz gibi oldu. İleri uçta beceriksizlikler, geride ise bireysel hatalarla Trabzon ve Fenerbahçe'den puan alamayarak şampiyonluğu elinin tersiyle itti Galatasaray. Diyeceksiniz ki sen yazının başında demedin mi zaten hedef şampiyonluk değildi diye. Yazının başına dönelim. Hedef geleceğe bir temel atmak, yeni şeyler öğrenerek Türkiye standartları için uzay futbolu oynamaya ilerlemekti. İşte bu senenin başarısız sayılmasının asıl sebebi budur benim gözümde.

Galatasaray şampiyon olmak için sisteminden fazla taviz verdi. Türkiye şartları Rijkaard'ı normalde yapmayacağı hatalara, vermeyeceği kararlara zorladı. B planı denile denile A planı yok oldu, futbolcular sene başında öğrendikleri duran top organizasyonlarını bile unuttu. Medya her fırsatta takım içi düşmanlığı körükledi, kaptanın kafasını karıştırdı, takıma çomak soktu. Derken kopuk, takım olamamış, değil total futbol 2 pası zor yapan bir takım ortaya çıktı. Yani bu sezonu gözden çıkarırken umduğumuz sezonu hazırlık senesine dönüştürme amacı başarısız oldu. Hiç mi bir şey kazanmadı Galatasaray diyeceksiniz, kişileri kazandı Galatasaray. Keita'yı, Neill'ı ve Sabri'yi sayabiliriz bu kazanımlara. Ama kayıplar belki de en kötü kabusumuzdan bile fazla. Ve seneye Rijkaard'ın elinde geçen seneki bütçe olmayacak. İşimiz daha da zor belki de. Tekrardan 0dan, başarısız olmuş ve hayal kırıklığına uğramış bir kadroyu birkaç takviyeyle motive edip 3 kulvarda koşturmaya çalışacak Rijkaard. Umarız bu sefer taviz vermeden, hem kendi hem de Galatasaray isminin farkında olarak hiçbir şeyden korkmadan..

2 yorum:

Sultani144 dedi ki...

Bence bu sezonda Rijkaard başladığı noktaya geri dönmedi. Rijkaard bu sezon Türk futbolunu daha da önemlisi Türk futbolcularını tanıdı. Rijkaard'ın elindeki bütçe geçen seneye göre daha düşük olabilir ama artık takımı çok iyi tanıyo ve geçen sezon yaptığımızı zannettiğimiz nokta transferleri bu sezon yaparak aynı zamanda gerekli rotasyonuda oluşturarak (ki daha ilk günden 2 transferle bana göre hücum rotasyonu tamamlandı) beklediğimiz başarıyı yakalayacaktır.

Bana göre Galatasaray'ın bu sezon yaşadığı en önemli sorun Baros'un eksikliğinden ziyade takımın hücum bölgesinde çoğalamaması ve baskıyı oluşturmak için gerekli olan 2. topları toplayamamasıydı. Bu nedenlerde Galatasaray'ın sahayı yeterince iyi kullanamadığını gösteriyor ve bu sezon yaz kampında bence takımın öğrenmesi gereken en önemli şey de bu...

Ikerry dedi ki...

Hücum bölgesinde çoğalamadığımız doğru. Ama bunun temelinde defansı rahatsız ederek top tutabilecek, doğru koşuları yapabilecek bir forvet eksikliği yatıyordu bence. Ayrıca takımın şu anki durumuna değineceğimiz 2. yazıda bu sorunlara daha çok yer vereceğim o zaman demek istediğimi daha iyi anlatabilirim belki. Diğer konuya gelince, tabii ki Rijkaard'ın başladığı noktaya döndüğünü iddia etmiyorum. Ama bizim sistemimiz kendi oyununu rakibe empoze etmek üzerine kurulu. Dolayısıyla Türk futbolunu tanıması o kadar da kritik değil. Ayrıca bir seneyi sadece bunu yaparak geçirmek yeterli değil o yüzden başarılı bir sezon olmadığını söyledim. Benim de Rijkaard'a güvenim tam ve yine 2. yazıda daha çok değineceğimiz üzere takımdaki oyuncuların ne olup ne olmadığını gördüğünü ve ders çıkardığını düşünüyorum..