12 Temmuz 2010 Pazartesi

WC 2010 Final: İspanya 1-0 Hollanda


2010 Dünya Kupası Finali'nde daha önce tarihinde hiç dünya kupasında şampiyonluk başarısı olmayan 2 ülke karşı karşıya geldi. Maç öncesi hem aklımın, hem de kalbimin favorisi İspanya'ydı. Defalarca yazılıp çizildi, bu tip organizasyonlarda başarıya ulaşmak için bir nevi kulüp takımı kimliğiyle belirli bir sistemi oturtmanız gerekiyor. Almanya'nın yıllardır her turnuvada başarılı olması da bu yüzden sadece "Alman disiplini"yle açıklanamaz, Bayern'in oynadığı futbola yakın bir şeyler oynar genelde Almanlar ve kritik pozisyonlarda da Bayern'li oyunculara görev verirler (Schweinsteiger, Müller, Klose vb.). İspanya'nın bu turnuvanın en büyük favorilerinden olması da bu yüzden, Barcelona'nın oynadığı pas futbolunu oynuyor İspanyollar ve Pique, Puyol, Busquets, Xavi, Iniesta, Pedro ve Villa olmak üzere 7 Barcelona'lı oyuncu var ilk 11'lerinde.

Hollanda ise finale futbol kültürüne ihanet ederek gelmişti açık olmak gerekirse. Daha önce 74 ve 78'de 2 kere finale kalıp kaybetmiş olan Portakallar bu başarıya total futbol oynayarak ulaşmışlardı. Bu kayıpların ve Mourinho'nun bu seneki başarısının da etkisiyle negatif futbolu benimsedi Van Marwijk. İleride mükemmel bir sezon geçiren Sneijder ve Robben'in önderliğinde Van Persie ve Kuyt'un da katılımıyla hücum ederken, savunmada takım halinde ama yine 6+4 halinde blok oluşturuyorlardı. Hücum bloğunda saydığımız futbolcular da hücum oyuncuları olmalarına rağmen çok koşan, basan oyuncular olmalarından dolayı takım savunması da mükemmelliğe ulaşıyordu. Maçtan önce total futbolun babası Johan Cruyff bir Katalan gazetesinde şöyle cevap vermişti matça kimi destekliyorsunuz sorusuna:
“Spain, a replica of Barca, is the best publicity for football. Who am I supporting? I am Dutch but I support the football that Spain is playing.”


Maçın daha ilk dakikalarında da ne kadar haklı olduğunu gördük Cruyff'un. Sene içinde Barça'yı durdurmak için en etkili yollardan birinin savunmayı ileriye atmak olduğunu görmüştük (Ibra'nın varlığı da bu durumda etkiliydi). Hollanda hem bunu yaptı, hem de ilerde bastı. Normal şartlarda İspanya ucunda Villa'nın da olmasıyla ağır Hollanda tandeminin arasına atılacak toplarla tehlike yaratabilirdi İspanya. Nitekim ilk 10 dakikada 3 kez denediler bunu. Ama Hollanda bundan sonra önde baskıyı, önde faul yapmak olarak uygulamaya başladı. Bu dakikalarda neredeyse her 30 saniyede bir oyun durdu faul düdüğüyle, bazen De Jong örneğinde de gördüğümüz gibi adam öldürmeye teşebbüs bile oldu. Hakem Howard Webb final maçının ağırlığından dolayı bu hareketleri hak ettiği kadar ağır cezalandıramasa da yine de oyunun hakimiyetini elinden kaçırmama konusunda gerekli önlemleri aldı ve başarılıydı. Bu sert futbol İspanya'yı bir miktar yıldırsa da duran toplardan pozisyon yakaladı İspanyollar ama bu pozisyonlarda hem şanssız hem de beceriksizdiler. Xavi ve Iniesta'nın orta sahada çok yoğun prese maruz kaldığı bu dakikalarda Busquets biraz daha etkili pas yapabilse aslında takım daha etkili olabilirdi ama o da Almanya maçındaki performansından uzaktı.

Devreye girdiğimizde İspanya'nın maçı çözmesi için Hollanda defansının arasına 2. adamı sokması gerektiğini yazmıştım twitter'a ve Villa'nın yanına Torres'in alınmasını önermiştim ikinci yarının ilerleyen dakikalarında. Bunu da Hollanda savunmasında Heitinga gibi bir saatli bombanın varlığına dayandırmıştım. Yeniköy Kasabı Del Bosque'yse takımın başka bir sorununu çözmeye öncelik verdi, Messi'sizlik. Pedro çok beğendiğim bir futbolcu ve yaşına göre mental olarak çok üst seviye bir oyuncu, ama kanat oyuncusu değil hiçbir zaman. O sahada olduğu sürece İspanya ortadan saldırmaya devam edecekti ve her seferinde de De Jong-Bommel ve bu maç özelinde daha defansif bir rol alan Sneijder'li duvara çarpıp dönmeye devam edeceklerdi. Bu yüzden kanattan da hücum varyasyonları yapmaları gerekiyordu. Barcelona'da bunun çözümü Messi. Del Bosque'nin ise elindeki en iyi çözüm Navas'tı ve o da bu yolu denedi. Değişiklik aslında etkili de oldu, yaşlı kurt van Bronckhorst'ün kanadını baya zorladı Navas. Aslında bir gol atsa da Jesus Fucking Navas diye başlık atsam diye aklımdan geçirmedim değil bu dakikalarda ama olmadı :) Navas getirdiği hareketliliğe rağmen beklendiği kadar etkili olamadı ve Hollanda savunması (ki bu turnuvada beklediğimden çok çok daha iyi performans verdiler ve hatta total futbollu dönemlerde savunma oyuncuları bu performansı verse bu finaller daha kolay gelirdi onu da belirtmek lazım) geçit vermedi.


Hücüm adına Hollanda'nın planı ise kontrataktı. İlk yarıdaki hücum presine 90 dakika dayanmak kolay iş değil, dakikalar ilerledikçe yavaş yavaş geri çekilmeye başladı Portakallar. Bu planlı bir geri çekilme miydi bilinmez ama Robben'in hızını kullanarak kontra pozisyonlar yakaladılar. Modern futbolda hızın önemine değiniyoruz, Robben'in geriden gelip Puyol'u ve Pique'yi sollayıp aldığı top ders niteliğindedir. Aynı topta Puyol'un çaktırmadan faul yaparak Robben'i yavaşlatması da yine ders niteliğindedir onu da not etmek lazım. Neyse, Casillas da görevini yeterince yaparak bu kontrataklarda geçit vermedi Hollanda'ya. Van Marwijk'in Navas hamlesine cevabı ise Elia-Kuyt değişikliğiydi. Kuyt hiç beğenmediğim bir oyuncu olsa da ileride defensive forward olarak tutulabilir ve o dakikaya kadar stresli ve etkisiz gözüken van Persie oyundan alınabilirdi. Elia'nın oyuna girmesi teoride mantıklı bir hamle olarak gözükmesine rağmen, ilerleyen dakikalarda İspanya'nın dominasyonunun artmasıyla top bile göremedi neredeyse Elia ve bu hamle de başarısız oldu. Maç 0-0 gidiyordu ve her ne kadar İspanya daha yakın gözükse de 2 takım da rakibini çözemiyor gibiydi. Maçı çözen hamle ise normal sürenin bitimine birkaç dakika kala Del Bosque'den geldi.


İspanya'nın Hollanda defansının arasına 2. oyuncuyu sokması gerek demiştik. Del Bosque mental olarak çöküşteki yıldızı Torres'i böyle önemli bir maça hazır görmemiş olacak ki (ki uzatmalarda gördük ne kadar haklı olduğunu) farklı bir hamle yapma yoluna gitti. Fabregas-Xabi Alonso değişikliğiyle birlikte İspanya orta sahasında Xavi bir adım arkaya, Iniesta 2 adım öne gitti. Bu dakikadan sonra sahada Iniesta şov vardı. Arkasına gelen Fabregas desteği ve topla daha ileride buluşabilmesinin etkisiyle ipleri eline aldı Iniesta ve beklenen oldu. 80 dakika geciken kırmızı kart, saatli bomba dediğimiz Heitinga'ya geldi Iniesta'yı indirdiği pozisyonda. Del Bosque belki bu kırmızıdan sonra, birkaç dakika önce yaptığı Torres-Villa değişikliğine pişman olmuştur ama futbol tanrısı da Johan Cruyff gibi İspanya'nın oynadığı futbolu destekliyordu. Bariz korner olan pozisyonda gelen aut kararı, Torres'e gelen top, Torres'in Iniesta'ya aktaramaması ama topun Fabregas'ın önünde kalması, Fabregas'ın pası ve Iniesta'nın golü. Bu golün en çok yakışacağı adamlardan biri olduğunu da golden sonra çıkardığı tişörtünde gördük Iniesta'nın. Bu attığı ilk özel gol değil belki Iniesta'nın (bkz. Chelsea son dakika golü), ama en özeli olduğunu tahmin ediyorum. Xavi-Iniesta ikilisinin ellerinde yükselen kaçıncı kupa bu?


Ve kutlamalardan 2-3 özel an. Önce Puyol'dan başlayalım. Almanya karşısında attığı golle takımının buraya gelmesinde en büyük pay sahiplerinden biri olan bu güzel adam, kupa teslim seremonisinde arka plandaydı. Kupa Casillas'ın ellerinde yükseldi ve arka plandaydı Puyol. Elinde Katalan bayrağı, yanında yoldaşı Xavi'yle belki son Dünya Kupalarında kazandıkları kupayı sessizce kutluyorlardı, içlerinden kimbilir neler geçirerek. Sonunda kupa eline geldiğinde, bu efsane kare çıktı ortaya.


Vicente Del Bosque. Yeniköy kasabı lakabını taktığımız, Türkiye'den dalga geçerek kovduğumuz adam. Şampiyonlar Ligi'nden sonra Dünya Kupası'nı da kazandı. Maçı kazanırken de taktisyenliğini net bir şekilde ortaya koydu. Helal olsun.


Iniesta'nın gol sevinci. Dani Jarque her zaman bizimle gibi bir şey yazıyor Latince bilgim beni yanıltmıyorsa. Ramos'ta da Puerta'yı anan bir tişört vardı, bu adamlar bu kupayı boşuna hak etmediklerini gösterdiler.



Ve Casillas. Her ne kadar Barcelona sempatizanı olsam da bu şampiyonluk Casillas'ın bu 2 karesiyle hatırlanacaktır herhalde. O da çok özel bir insan olduğunu gösterdi bu maç, performansıyla değil; doğallığıyla, samimiyetiyle, hırsıyla. Ve ileride torunlarımıza anlatacağımız bu efsanede başrol oyuncularından biri olarak yerini aldı..

Hiç yorum yok: