
Dünya Kupasının ilk günü beklenenenden çok da farklı geçmedi aslında tabi benim gibi Fransa'dan iyi futbol beklemeyenlerdenseniz. Güney Afrika'yı turnuvadan önce çok izleme fırsatı bulamamıştım. Koşan bir takım olma özelliklerinin yanında hızlı paslarla kontra atağa çıkma becerileri de gelişmiş bir takım. Zaten Meksika karşısında da bu özellikleri sayesinde birçok pozisyona girdiler ve golü de yine kontra ataktan buldular. Güney Afrika'da golü de kaydeden Tshabalala goldeki son vuruşu ve maç boyu aktifliğiyle dikkatleri üstüne çekti. Kaiser Chiefs'te oynayan futbolcunun seneye Avrupa takımları tarafından transfer edilebileceğini düşünüyorum. Onun dışında Güney Afrika'da Parreira elindeki sınırları kadrodan iyi faydalanıyor. Savunmada iyi yardımlaşan takım hücuma da hızlı çıkabilince bu maçtaki gibi birçok kontra ataktan pozisyon bulacaklarına inanıyorum turnuva boyunca.
Meksika'daysa Dos Santos aktifliğiyle dikkatimi çekti. Dünya Kupasından önce Dos Santos alınmasın diyen birçok Galatasaraylı özellikle Stoch transferinden de sonra fikirlerini değiştirmişlerdir diye düşünüyorum. Maç boyunca topla bir çok kez buluştu ve ilk yarıda çok net bir pozisyona girdi. Girdiği pozisyonların dışında attığı paslardaki isabeti ve sürekli topla buluşmaya çalışması da artılarındandı. Bana göre günün yıldızıydı. Ancak Meksika sahaya iyi yayılmasına rağmen hücumda çoğalmakta zorluk çekti. Pozisyonlar buldular fakat Marquez'in 79. dakikadaki golüyle beraberliği son anda kurtardılar. Meksika'nın Marquez'i 3lü defansın ortasına atarak 2 kanatta 2 Pereirayı wingback tarzı kullanan dizilişi teoride iyi fikir ancak uygulanması zor bir sistem ve bu maçta hücumda çoğalamama sorununu buna bağlayabiliriz.

Fransa-Uruguay maçıysa klasik Domenech Fransa'sının maçıydı. Grupta ilk maçın berabere bitmesinin etkisiyle 2 takım da sahaya önce defans düşünerek çıktılar. Fransa gibi yıldızlarla dolu bir kadronun böyle heba edilmesi gerçekten yazık. Tek forvet Anelka oynatıp Malouda kenardayken Govou'yu tercih etmek gerçekten açıklaması güç bir hamle. Diarra-Diaby konusuna ben fazla takılmıyorum şahsen çünkü Diaby'nin yeteneklerine güvenen insanlardan biriyim. Ancak bütün bu absürd kadro tercihlerine Ribery'nin etkisizliği eklenince Fransa sahaya hücum adına neredeyse hiçbir şey koyamadı. Uruguay da rakibinin sahadaki futbolundan değil de isminden çekinince ortaya Bank Asya 1. lig maçı tarzı bir oyun çıktı. Maç sırasında uyumamak için kendimi zor tuttum açıkçası ve böyle bir maça dair fazla bir şey söylemek gelmiyor içimden.
Son olarak günün yıldızına geçelim: vuvuzela. Konfederasyon Kupası'ndan sonra Dünya Kupası'nda vuvuzelaya hayır kampanyaları yapılmış anca Fifa vuvuzelaya izin verileceğini açıklamıştı. Ama konuştuğum birçok insan vuvuzeladan dolayı maç izleyemiyor ve herkes bu durumdan şikayetçi. Ben şahsen maça daldığım zaman birisi hatırlatmadıkça duymuyorum vuvuzelaları ama gerçekten sinir bozucu bir ses olduğunu kabul etmek lazım. Sanırım ilerleyen günlerde yasak gelecektir, yani tabii ki Güney Afrikalıların inanışları, gelenekleri falan saygı duymak lazım ama sadece kendi maçlarında çalsınlar o zaman. Ayrıca sırf seyircileri çıldırtması değil, birçok oyuncu vuvuzelalar yüzünden takım arkadaşlarını duyamadıklarından da yakınıyorlar. Şu ana kadar turnuvaya güzel futboldan çok vuvuzelalar damga vurdu. Umarım ilerleyen günlerde daha zevkli maçlar izleriz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder